Ragıp Karadayı

Türkiye

Su misali, akıp gidiyorömrümüz...

Her akşam gün batımında ömrümüzden bir günün daha eksildiğini biliyor, bir şey yapamıyordum.Nimete kavuşana, nimet âfiyet olsun!Ondan mahrum kalan da, suçu kendinde bulsun!İster zengin ol, istersen fakir, aciz kulsun.Kaynaktan okumalı en doğru malumatı,Azıp sapıtmaktan kurtarmalı emaneti.Kim ağız açabilir Kahhar'ın korkusundanAkıllı olan uyansın ga

Susmayı akıl edemediğimden başıma gelmedik kalmıyordu!

Bu anlattıklarımdan sonra Sultan'ım mahcup oldu, kızardı, bozardı. Ne yapacağını şaşırdı. Ben de üzgündüm lakin yalan söyleyecek hâlim yoktu.Behlül Dânâ:- Birinci secdede, esir aldığınız kralı, inceden inceye hesaba çektiniz ve suçlu bulup anında cezasını verdiniz. Kızı, canını bağışlamanız için yalvararak ayaklarına kapandıBuraya kadar anlattıklar

Bir yolunu bulup, müsaade isteyerekayrıldım saraydan

Benim sağım solum belli olmazdı.Sultan'ımın karşısındayine de bir pot kırarım endişesiyle işi aceleye getirdim.Sultan'ımızın bu kadar ciddi olduğunu görmemiştim. Belli ki fevkalâde bir durum vardı. Mahcup bir suçlu gibi boynumu büktüm."Bundan sonra teşrif buyurduğunuz cami-i şerife geleceğim Sultan'ım" deyip söz verdim O da "Söz mü" diye üç kere sı

Çocuk çobandanhayatının dersini almıştı!..

"Efendim! Âlim olduğun yüzünden belli oluyor. Eğer ilmi Allah rızası için öğrendiysen insanlardan istemeyi kes!.."Çoban çocuk şöyle devam etmiş:-Efendim, dil ilmi şudur ki; bana dil verdi. Dili zikir etmek, Onun adını söylemek yeri yaptı. Bununla hatırlayıp adını söylemeyi, Ondan bahsedilmeyen sözden onu korumayı, böyle sözden uzak olmayı istedi.Be

"Gidip bu masum çocuğa bir mesele öğreteyim"

"Bu küçük yaşta çobanlık yapıyor. Büyüyünce Allahü teâlânın ibadet ve marifetine nasıl kavuşacak"Çok ibret aldığım bir menkıbesini de anlatmadan geçemeyeceğim.Abdullah bin Mübarek, kırlarda dolaşırken koyun otlatan bir çocuk görmüş. Ona acımış gayr-i ihtiyari. "Ah evladım! Zavallı çocuk!... Bu küçük yaşta çobanlık yapıyor. Büyüyünce Allahü teâlânın

İhtiyarlamakla, dünyada fazla kalmak arasında çok fark var!

"Şunu da söyleyeyim; bir hedefi olmalı her insanın mutlaka, o da EBEDÎ SAADETİ YAKALAMA azmi, gayreti"O nimete kavuşanın yüzü asık olmaz, yeise kapılıp kendini yiyip bitirmez. Her gün, her an, hatta dert ve kederlerle dolu olsa bile yine de gülümser, kendi ve başkalarının hayatına katacak faydalı meşguliyetleri olurŞunu da söyleyeyim; bir hedefi ol

Etraf nefis gül kokularıyla doluverdi birden...

Adı gibi çok mübarek biriydi. Belki de bu hususiyetinden dolayı bu Türkistanlı büyüğümüze Abdullah bin Mübarek deniyordu.Ramazan-ı şerif yaklaşmıştı. Vaaz, nasihat yapması için bu en ihtiyar talebe Abdullah Efendi'ye vazife verilmişti. O gün verdiği vaazı unutmama imkân yok Her şeyi evvelinden hazırlamış ve birçok sayfanın arasına da gül, lâle yapr

Gülen yüzünde güller açıldı sanki...

"Ben dışı ihtiyar, içi genç biriyim ve üstelik aynı medresede talebeyiz!.." İHTİYAR TALEBE!..Medreseye yeni gitmiştim. İlk derste müderris efendi "Hoş gelmişsiniz. Hayırlı ve mübarek olsun" dedi, güzel ve kalpleri okşayıcı bir nasihat ve duâdan sonra önce kendini tanıttı, sonra da:"Bu sene, nefsini ayaklar altına alarak aramıza katılan bir talebemi

"Hiç kolay değil Sultan'ım; insanoğlu, noksanoğlu!.."

"Çok çalışıp evlatlara güzellikler, bol ve kıymetli miras bırakacağız ki, sadaka-i cariye olarak amel defterlerimiz hiç kapanmasın!"Behlül Dânâ:-Yaşamak ağır bassa da ölümün gelip yakana yapışacağını hissederek yapacaksın yapacaklarını. Diyelim ki, ağır hastasın Allah muhafaza, yani beyaz kefenlerin hazırlanmış, yattığın yerden bir daha kalkmamak i

Benim mesuliyetlerim var nasıl bir kuş gibi yaşayabilirim ki..

"Efendim ne güzel hatıraymış. Ben çocuklara öyle dalmıştım ki sizin bunları konuşabileceğinizi akıl edemedim..."Harun Reşid:- Kafamda "Her zaman olabilecek geçici bir haz, günübirlik bir sevinç, birkaç gün sonra unutacaksın" kelimeleri dolaşıyordu. Oradan ayrılmak için "Allaha ısmarladık çocuklar" deyip vedalaşırken bir çocuk bacağıma yapıştı. Nazi