"Ben deli olmayayımda ya ne olaydım!."

Bir gün Dicle'nin durgun sularına bakarken beyazlaşan sakallarımı gördüm.

Ev ısınıyor derken, bakarsın kömür biter,

İşler yola girerken, sayılı ömür biter.

Ahretderdi olmayan, çok pişman olur, gider!

Doğru yolu bulmazsan, bellolmazsağı solu!

Ne yol incinsin senden, ne de sen incit yolu!

Akıllı olan kimse, her şeyden alır bir ders,

Ahmak olana ise, iyi şeyler gelir ters.

Uyanmazsa uykudan, tut omuzdan sertçe sars!

Ey HOCA Allah için, ya veli ol ya deli!

Ne yel incinsin senden, ne de sen incit yeli!

HAKİKİ KARDEŞ

Bir gün Dicle'nin durgun sularına bakarken beyazlaşan sakallarımı gördüm. "Bunlar ölümün habercisi değil mi Ey Behlül" dedim, ağladım. Ne zaman ölümü unutmuştum ki Hiç aklımdan çıkmıyordu zaten. Sağıma bakıyorum ölüm, soluma bakıyorum yine aynı... kendimi kefenlenmiş, toprağın içinde görüyordum. Ben deli olmayayım da ya ne olaydım

Ey kara günlü seher gibi ağardı sakalun!

Haberün yok kefenün boynuna takdı ecelün!

Diyen şair de "Ey talihsiz, kederli kişi, sakalın seher vakti gibi ağardı; ölümün, senin kefenini boynuna taktığının farkında değilsin" deyip hakikati dile getirse de ben hep "Daha iyisini, güzelini, Rabbimizin razı olduğu şekilde yapamadım" diyor, pişmanlığımı dile getiriyordum. Ahirette pişman olmayacak kimse de yoktu.

Kimi hata ve kusurlarını erken fark ediyor, kimi hastalıklarında, bazıları da can hulkuma geldiğinde Kabirde, haşırda, hesapta pişman olmayan olmayacaktı zaten. Hatta bütün emirleri tam yerine getirenler, yasak edilenlerden tam kaçınanlar bile pişman olacaktı o mahşer gününde. Bu hakikatleri bilip de ayak uzatıp yatanın aklından şüphe ederdim. Onlar insanların akıllı tarafında, ben deli tarafında olsam da hakikat buydu.