Ömer Lekesiz

Yeni Şafak

Osmanlı'da Bâtınîlerle ilgili siyasetin değişme sebepleri

Osmanlı'nın Bâtınîleri hem Sünnî anlayışı korumak adına dışın içinde, hem de fetihlerde onlara etkili bir rol yüklemek üzere Batı sınırında tutma siyaseti, bu yanıyla salt dini itikadi değil, ekonomi ve muharebeyle de ilgili bir siyasettir. Bu bağlamda, Bâtınîler fetih yolunda muharebe imkanları bakımından merkezin dikkatinde bulundurulmakla ve fe

Osmanlı, Bâtınîleri 'dışın içinde' neden ve nasıl konumlandırdı

Önceki yazımızı, "Sünnî anlayışa tabi Vahdet-i Vücud'un, kurulmasına ramak kalmış Osmanlı'nın sadece Sünnî ve heretik unsurlarıyla İslam ümmetini değil, kitap ehli olan ve olmayan unsurları da yöneteceğine dair mümince bir ferasetten kaynaklandığına ve onun hitabının o zamanki devlet ehlince de doğru anlaşıldığına dair bir tereddüdümüz yoktur." diy

Bâtınîlerle ilgili siyaset Osmanlı'da nasıl değişti

Bâtınîlerin ürettikleri şiddetin, siyasette olduğu gibi ilmî yönden de karşıtlık esasına oturtulması Selçuklu uleması için kaçınılmaz olmuştur. Zira Gazzâlî'nin de dahil olduğu Selçuklu ulemasının ümmetindevletin bekasına mahsus kaygıları çokça öne çıkmış, bu sebeple Bâtınîlerin sapkınlık ve aşırılık üzerine kurulu düşünceleri Müslümanların bir iç

Selçuklular Bâtınîleri neden yok edemedi

Mustafa Alican'ın İsmailîlerle Fâtımîlerin kimliğine dair tespitlerinde kalmıştık: "İsmailîler, Ehl-i Beyt imamlarının altıncısı olan Cafer-i Sadık'ın vefatından sonra, onun halef olarak tayin ettiği oğlu Musa Kazım'ı değil, diğer oğlu İsmail'i imam tanıyan kimselerdi. Ortaya çıkışından itibaren Şiiliğin aşırı yorumlarını benimseyen ve bâtınî (ezot

Bâtınîler, Fâtımîler, İsmailîler ve

Müslüman Anadolu Türklerinin zafer ayı olan Ağustos ilgili kutlamalarla geride kaldı ama Kemalistlerin Osmanlı sonrası beka mücadelesinin İstiklâl savaşının nihayeti hükmündeki Büyük Taarruz kutlamalarını kendi varlık gösterisine dönüştürme-lerine mahsus tartışmalar sürüyor.Bize göre tartışan tarafların konuyla ilgili ısrarla ıskaladıkları en öneml

Her yığın layık olduğu efsaneyle yönetilir

Ebü'r-Reyhân el-Bîrûnî(ö. 4531061), on parmağına onlarca marifetin bahşedildiği alimlerimizin biridir. Harezm'de doğmuş, astronomi, matematik, fizik, tıp, coğrafya, tarih, seyahat, dinler ve mezhepler tarihiyle meşgul olmuştur. el-Cemâhir fi Ma'rifeti'l-Cevâhir (Kıymetli Taşlar ve Metaller Kitabı, trc.: Emine Sonnur Özcan, TTK) adlı kitabının mukad

Fuzûlî'nin Rind ile Zâhid'ine göre yazı

Medeniyetimizde sanat edebiyat yazı nazariyatına dair yaptığımız küçük kazıda yolumuzun düştüğü eserlerden biri de Fuzûlî'nin Farsça kaleme aldığı Rind ü Zâhid adlı risalesidir (Sıhhat ve Maraz ile birlikte, trc.: Hüseyin Ayan, Büyüyenay, İstanbul 2012). Fuzûlî bu risalesinde Rind ile Zâhid'i özel isim olarak kullanmış olsa da onları tasavvuftaki

Ketebe'nin 'Sebeb-i Telif'i

Geçtiğimiz ay Lâmiî Çelebi'nin 'Münâzara-i Bahâr u Şitâ'sıyla, Sezai Karakoç'un Leylâ ile Mecnun mesnevisinin sebeb-i teliflerinden hareketle, yazma ve yazarlık anlayışındaki bozulmanın boyutlarına işaret etmek, daha açık bir söyleyişle azgınlığı kanıksanmış sekülerleşmeye dikkat çekmek için yazdığım 5 yazının mürekkebi kurumadan, Ketebe'nin Ağusto

Yazarın görevi

Gazzâlî'nin (rahimehullah) yazı nazariyatıyla ilgili görüşlerinden hareketle, son üç yazıda zikrettiğimiz tüm kavramlara ve ıstılahlara, Allah ile kulu arasındaki bağa yani Allah ile başlayıp Allah ile biten ya da Allah ile bitip, Allah ile başlayan akışa mahsus söylediklerimize yetkin bir örnek olarak, İbnü'l-Arabi'nin (rahimehullah) Fusûsu'l-Hike

Yazı, irade ve meşiet

İmam Gazzâlî'nin yazma arzusunu iradeyle ilişkilendirdiğini, zengin bir manaya sahip olması nedeniyle bu kavramı müstakil olarak ele almamız gerektiğini söylemiştim. Gerçekten de iradenin kelam ilminin çetin meselelerinden biri olması nedeniyle bizim bir köşe yazısının hacmi içinde o bilgiyi ihata etmemiz mümkün olmadığı gibi, günümüzün üfürükten t