Vahşi ve özgür

Parmaklarının ucu açık bir eldiven aldım. Yoktu benim. Telefon için iyi oluyor.Her seferinde tak çıkar uğraşmıyorsun. Hava da soğuktu. Tek başıma sokaklardaydım. Ellerim 'üşüyoruz' diye bağırıyordu. Cepler yetmiyordu. Ben de karşımda görünce aldım. Bir şeyi karşımda görünce, karşılaşmamız tesadüf değil gibi geliyor bana. Sağ tekinde 'wild', öbüründe de 'free' yazıyor. Vahşi ve özgür. Daha da hoşuma gitti bu. Vahşi ve özgür hayatıma tutunmak için aldım hemen. Bir çocuğun en sevdiği oyuncağı alması gibi sevindim. Kış gelmişti. Benim iklimim başlamıştı. Esecektim, mağarama çekilecektim ve ellerimle avlanacaktım. Yani vahşi ve özgür. Sonra bu kelimelere neden hemen koşarak sarıldığımı düşündüm. Vahşi ve özgür değil miydim yoksa Özgür kız olarak doğdum topluma. Nil olarak annemle babama doğduğumda da vahşiymişim hafif evet. O anlamda bana rahatlıkla vahşi ve özgür denilebilir. Ayrıca bu iki kavram bana güç veriyor. Bir çocuk doğurmasına rağmen evcilleşmemiş anne, bir sürü rolü ve repliği olan biri olarak kalıpların dışına taşabilen bir hayalperest! Hepimiz hızlı hızlı büyüyüp, çocukça şeyleri çöpe atıyoruz yol üstünde. Mesela ağaca çıkmayı, dans etmeyi, resim çizmeyi, hikaye uydurmayı, kostüm giymeyi, şakalara uzun uzun gülmeyi, şakalar yapmayı, üzülünce herkesin ortasında ağlamayı, teselli bulmak için sarılmayı, karanlıktan korkmayı, ayıcığa sarılıp uyumayı bırakıyoruz. Asıyoruz onları yetişken portmantosuna, sıkıcı biri olarak salonlara giriyoruz. İşte o aralarda bir yerde düşüyor, vahşi ve özgür eldiveni. Ben oğluma bakınca, en çok bunlara hasret olduğumu fark ediyorum. Duyguları durgun bir suya taş atmışsınız gibi, berrak ve ortada