Muhsin Kızılkaya

Haberturk

Cahit ile Ziya iki beden, tek yürek!

Hakiki dostluk; senin parmağın kesildiğinde onunkinin kanamasıysa eğer, çok nadir rastlanan bir şey olsa gerek. Ömrünün sonuna doğru üç dört dostun varsa eğer, ölürken gözün arkada kalmaz, çünkü tabutuna mutlaka onlardan bir ikisi omuz verecek. Sen dostundan önce öldüysen eğer, kurtulmuşsun, çünkü kalan kendini yer bitirir, azap olur ona yaşamak; y

İsminden nefret eden adam!

İsmiyle müsemma insanlar vardır; isimleriyle benlikleri, dış görünüşüyle adları örtüşür, isimlerinin bütün hususiyetlerini üzerinde taşırlar. Bazıları da tam tersi, isimleriyle benlikleri tezat teşkil eder. Babası ona "Nurullah" adını verirken, zihnine üşüşen imajların baskısına mı boyun eğdi, yoksa oğlunun karakterinin bu isme uygun olarak biçimle

O günlerde Atatürk ölmeseydi!

Her devrin kendine özgü dertleri vardır. Mesela bu devrin en büyük derdi iktidar kavgasıdır; gerçi bu dert ezeli bir derttir ama hiçbir zaman bu kadar kızışmamıştı sanırım. İktidarın padişaha babadan kalma bir miras olmadığı, artık sıradan vatandaşların da iktidar yolunda çaba gösterebileceği, zorlarsa parti kurup iktidara bile gelebileceği tescil

Genelev yolunda şairler korosu!

Orhan Veli'nin "Oktay'a Mektuplar" şiiri üç kıtadır, her kıta kısa bir mektuptur, ayrı ayrı günlerde yazılmış. Üç mektup da Ankara mahreçlidir. İlkinde 8 Aralık 1937 tarihi var, vakit gecenin saat 9'udur, şöyle: "Kış, kıyamet Macar Lokantası'nda yazıyorum İlk mektubumu. Oktay'cığım Bu gece sana bütün sarhoşların selâmı var" İkinci mektup iki gün so

Köylülük bize ne yaptı, biz köylülere ne yapalım

Doğduğum, çocukluğumun geçtiği, anı adına ne varsa onları ilk biriktirdiğim yere, geriye dönüp asıl cennetim orasıymış dediğim köyüme yıllar sonra saçı başı ağarmış, neredeyse ihtiyar bir herif olarak gittiğimde beni en çok şaşırtan şey, her şeyin küçülüp avuç içi kadar kalmış, en uzak gelen mesafelerin bile kısalıp iki adımlık hale gelmiş olmasıyd

Sanatçı, politika ve sahtekarlık!

Dünyada olsun bizde olsun edebiyatçılar, sanatçılar oldum olası siyaseti en az sanatları kadar önemserler. Hatta içlerinden bazı büyük sanatçılar, sanatlarını siyasete feda edecek kadar önemser onu. Misal çaldıkları piyanoysa eğer ve piyano slogan atabilirse eğer sabahtan akşama kadar piyanolarına "haydi iktidara" sloganını attırır; şiirde kaba sab

Zamanın denizinde iki ses!

Daha önce kitaplarımı okumuş, yazdıklarıma aşina biriyle karşılaşmıştım yıllar önce; oturmuş sohbet etmiştik, edebiyattan, kitaplardan, yazarlardan bahsederken Mehmed Uzun'un da bütün romanlarını okuduğunu söyledi ve "Onun dili ne kadar benziyor sizin dilinize," dedi biraz da bana iltifat yapmak istercesine. Gülümsedim, onu onayladığımı sandı, sord

Sürgün, varoluş!

Her sürgün "tarihin dışına" atılmış bir insandır. Kendini ve mekanı yeniden var etmek, tekrar "tarihin içine sokmak", onun bir parçası haline getirmek ancak edebiyat yoluyla mümkündür. "Tarihin dışında" kalmış o mekanları, oralara sürgün edilen büyük yaratıcılar yeniden var eder; sanatsal yaratıları sayesinde oraları alıp tekrar tarihin bir parçası

Kuşların talebeleri veya ışığın müziği!

Nobel Edebiyat Ödülü'nü 1909 yılında alan ilk kadın yazar İsveçli Selma Lagerlöf'tür. Kitaplarında gözden düşmüş alkolik rahipler, meçhul yolcular, yolunu şaşırmış serseri süvariler, yersiz yurtsuzlar, bir yerde rahat edemeyen göçmenler ve en önemlisi bitmez tükenmez maceralı, sihirli yolculuklar var. Zaten o yazmadan çok önce büyük hikayelerin büy

İki renk bir araba!

YEŞİL Suda oldu her şey. Hayat suda doğdu. Su içinde geliyoruz dünyaya, çıplak ve ıslak olarak. Su olan her yerde yeşil vardır. Sonsuzluğun rengidir yeşil, bereketin Cennette rengini verir, her tarafı yemyeşildir cennetin. Müslümanlar müptelasıdır yeşilin. Resulullah, "Bu dünyanın üç şeyi üzüntüyü giderir; su, yeşillik ve güzel bir yüz" diye buyurm