Nerede kaldı basın özgürlüğü

SİYASİ kutuplaşmadan şikayet eden de siyaseti eline geçen her fırsatta mümkün olduğu kadar geren de muhalefetin bizzat kendisi. Eleştirmek hatta sert eleştirmek herkesin hakkı. Hele ki ortada 20 yıldır kesintisiz bir iktidar varsa onun muhalefeti de haliyle bir miktar sert olabilir. Ancak muhalefetin en serti ile kutuplaşmanın, hayasızlığın, yalanın, iftiranın arasında fark etmesi hiç de zor olmayan kalın mı kalın bir çizgi var. En fenası da muhalefetin bu iki yüzlü kutuplaşma politikasının toplum olarak bir arada yaşama zeminimiz olan ilkeleri aşındırması. Kadına karşı şiddetten basın özgürlüğüne, yolsuzlukla mücadeleden siyasi etiğe kadar hemen her konuda ilkesel bir tutum takınmak imkanı her geçen gün azalıyor. Çünkü muhalefet tam da bu konularda ilkesiz bir kutuplaştırma siyaseti takip ediyor. Kadına karşı şiddete ve tacize karşı görünürler. Her kadına şiddet vakasından sonra için de bol bol "saray rejimi" geçen cümle kurarlar. Ancak kendi partilerinde hemen her gün çıkan taciz, tecavüz haberlerine sessiz kalırlar. Daha geçen gün CHP'de bir makama gelebilmenin kısa yolunun nereden geçtiği ile ilgili itiraflar dinlemedik mi Bir tek bu mesele olsa yine neyse. Gelelim başka bir ilkesel meseleye; siyasi etik. Bürokratların başka bir kamu kurumunun yönetim kurulunda yer alıp huzur hakkı almasına karşı olduklarını söylerler. Hatta bir çok namuslu bürokrata sırf "AK Parti bürokratı" diye 3 maaş alıyor, 5 maaş alıyor iftirası atarlar. Peki CHP'nin elindeki büyükşehir belediyelerinde kimin kaç yerden maaş aldığını konuşurlar mı İBB ve ABB'nin üst düzey yöneticilerinin belediye iştiraklerinde yönetim kurulu üyesi olması hiçbirini rahatsız etmez. Kutuplaşama adına sömürmeyi en sevdikleri konu da basın özgürlüğüdür. Ülkede ne zaman bir terörist hapse atılsa birden onu gazeteci ilan ederler. Sonra batılı patronlarının peşine takılıp ülkede basın özgürlüğü kalmadı yalanını anlatır da anlatırlar. Can Dündar'a bile gazetecidir diye sahip çıktılar. "Türkiye'de şu kadar