Kampüs iftarları

GERİDE bıraktığımız Ramazan ayı manevi ikliminin yanında Türkiye'de din, devlet ve toplum ilişkilerinin güncel durumunu gözlemek açısından oldukça verimli geçti. İlk dikkat çekici husus resmi ideolojinin yıllardır topluma empoze ettiği "geleneksel ve kültürel Ramazan" algısının, ibadet, kulluk ve müminlerin tevhidi bağlamlarına yani asıl mecrasına biraz daha yaklaşması oldu. Belki de geride bıraktığımız salgının da etkisi ile Ramazan daha sivil bir zemine taşınınca resmi ideolojinin şablonlarından sıyrıldı. Üniversitelerin kampüslerinde bu yıl sanki daha bir coşku ve bereketle organize edilen iftarlar bu dönüşümün göstergelerinden birisi olarak okunabilir. Özellikle Boğaziçi, İstanbul Teknik, Mimar Sinan ve İstanbul üniversitelerindeki dindar öğrencilerin organize ettiği iftarlar sosyal medyada oldukça konuşuldu. Öğrencilerin camiden ödünç aldıkları hasırların üzerine kurdukları kolay, pratik, sade iftar sofralarında ve "Müminler kardeştir" ayetinin yazıldığı pankartın altında oruç açmaları çoğunu memnun ederken hiç de azımsanmayacak bir kitleyi de rahatsız etti. Dinin resmî ideolojinin öğrettiğinin aksine sadece dünyadan elini eteğini çekmiş, ununu elemiş eleğini asmış ihtiyarların işi değil, gençlerin de işi olduğunu görmek her Müslüman'ı memnun eder. Daha dikkatli bakan gözler ayrıca özellikle memleketin prestijli üniversitelerinde son yıllarda artan Müslüman öğrenci görünürlüğünüvarlığını fark ettiler. Bu farkındalığın bir adım sonrası da imam hatip okullarının sayıca artmasının bu sürece etkisi olup olmadığını sorgulamak. Birçok kişi son yıllarda imam hatip okullarının sayıca artmasını nitelik yönünden eleştirdi. Sayının artmasının niteliği beraberinde getirmediğini, bugünün imam hatiplerinde eski ruhun olmadığını söyledi. Bu eleştirilere kısmen katılmakla kemiyetin keyfiyet, niceliğin nitelik, maddenin ruh için gerekli şartları sağlayabileceğini düşünenlerdenim. Resmi ideolojinin etkisi ile bilimi bir din, üniversiteyi de o dinin kilisesi olarak görenler