İyi ki...

CUMHURBAŞKANI Erdoğan'ın çok ilgi çekici bir iç siyaset ve dış politika dengesi var. Türkiye'deki siyaset ligi doğrusu Erdoğan için biraz hafif kalıyor. Sık sık dikkatini dış politikaya yoğunlaştırıyor. Doğu Akdeniz, Suriye, Rusya-Ukrayna Savaşı, Nato ve Birleşmiş Milletler gibi uluslararası örgütlerin daha aktif ve adil hale gelmesi, Türk dünyası ile ilişkiler... Bunlar Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın neredeyse rutin hale gelmiş dış politika gündemleri. Bu gündemlerle uğraşırken dönem dönem iç siyaseti bilinçli olarak bir kenara bırakıyor. İçerideki rakiplerine meydanın onlara kaldığı yanılsamasını yaşatıyor. Ellerindeki cephaneyi bol bol kullanmalarını keyifle izliyor. Muhalefetin sık sık boğazına kadar battığı parti içi kavgaları keyif ve ibretle izliyor. Seçim sonrasında Cumhurbaşkanı Erdoğan yine böyle bir dönem geçiyor. İlgisini ve mesaisini öncelikle yönlendirdiği yer dışarısı. Çünkü küresel ve bölgesel dengelerde değişiklikler var. Başta Suudi Arabistan olmak üzere Körfez ülkelerinin ABD ile ilişkisi ciddi bir dönüşümden geçiyor. Artık petro dolar karşılığında ABD koruması satın almak modelinden ne Körfez ne de ABD eskisi kadar memnun. Yeni arayışlar var. Suudiler Körfez'in güvenliği için İran'la ortak bir yol bulma arayışındalar. İki tarafın Yemen'de yaşadığı gerilim de çözülme yoluna girdi. Suriye'de de bugün dünden çok daha farklı. Araplar Esed'i kendi taraflarına çekmek istiyorlar. Yıllarca süren iç savaş bir statüko yarattı. Ve maalesef bu statüko Esad'ın lehine. Esad oyunda kalan bir aktör olmaya devam edecek. Bu aktörü hepten Ruslara ve İran'a kaptırmaktansa tekrar Arap bloğuna yakınlaştırmak istiyorlar. Şüphesiz Cumhurbaşkanı Erdoğan da bu dinamikleri çok yakından takip ediyor. Takip etmekle kalmayıp Türkiye'nin oyun kurucu aktör olma konumunu güçlendirmek istiyor. Körfez turuna çıkmasını bu açıdan okumak faydalı olacaktır; madem orada yeni bir oyun kuruluyor, Türkiye de sahada olmalı. Keza Mısır'la ilişkilerin normalleştirilmesi ve Esad ile