Edepsiz ve Ahmağın Hikayesi

VAKTİ zamanında birine edepsiz dediğim için yargılandım. Avukatım "edepsiz" sözcüğünün yasalarımıza göre hakaret olarak değerlendirilebileceğini ve davanın aleyhimize sonuçlanma ihtimalinin olduğunu söyledi. Benim gazeteci sıfatı ile bilinmem, davacının da bir siyasetçi olması savunmamızın dayanak noktasıydı. Mahkeme başkanına siyasetçilerin gazetecilerden gelen eleştirilere karşı daha açık olmaları gerektiğine dair birçok örnek karar ve içtihat sunduk. Mahkeme başkanı savunmamızı kabul etti ve sonuçta "edepsiz" ifadesini bizim dava için hakaret değil, ifade hürriyeti olarak değerlendirdi. Ama ben aynı zamanda yakın dostum olan değerli avukatımdan sağlam bir fırça yedim; "Sen okumuş yazmış aklı başında adamsın. Kendi çapında kamu tarafından bilinen birisin. Bu kişinin yaptığı edepsizliği tarif etmenin bin bir yolu varken neden dava sıkıntısına girecek şekilde tarif ettin" diyerek beni bir fırçaladı. "Edepsiz" ifadesinin dava konusu olduğu ceza yasalarına göre "ahmak" haydi haydi ceza sebebidir. Üstelik bunu bir siyasetçi, aynı zamanda yargı organı olan ve ülkedeki seçimleri yürütmekle görevli olan Yüksek Seçim Kurulu'nun üyeleri için söylüyorsa işin rengi iyice değişir. Dolayısı ile İmamoğlu'nun ceza alması hiç de sürpriz değil. Cezanın siyasi sonuçları ayrı bir bahis ama hukuk bu ifadeyi hakaret olarak kabul eder ve ceza verir. Bu suçun sonunda bir belediye başkanı siyasi yasak alıp görevinden uzaklaştırılmalı mı diye sorarsanız, bence o suçun cezası bu olmamalı. Ancak meselemiz bu değil. Çünkü İmamoğlu'nun haksızlığa uğradığını söyleyenler işin bu kısmında değil. Onlar İmamoğlu için bir nevi dokunulmazlık istiyorlar. İstanbul'u kötü yönetsin ama kimse eleştirmesin; belediye borç batağına sürüklesin ama yine de yeni borçlanmalara izin verilsin; şehir afetle boğuşurken o balıkçı, kayak merkezi, plaj gezsin ama kimse onun nerede olduğunu merak etmesin; ve nihayetinde YSK üyelerine hakaret etsin ama ceza almasın. Madem meselenin hukuki