100 yılın anlamı

HEPİMİZ Cumhuriyetimizin 100. yıldönümüne ulaşmanın heyecan ve mutluluğunu yaşadık.
Türkiye Cumhuriyeti İletişim Başkanlığı koordinasyonunda gerçekleştirilen kutlamalar devletimizin yüzüncü yılına yakışır bir görkemdeydi. Özelikle İstanbul'daki donanma ve uçuş gösterisi kelimenin tam anlamı ile harikaydı.
Türkiye'nin ilk uçak gemisi olan TCG Anadolu'nun diğer gemilerimizle birlikte geçişini görüp de göğsün kabarmaması, gözün yaşarmaması ne mümkün!
Bağımsız bir devlete sahip olmak ve o devletin yıldönümünü kutlamak gerçekten çok büyük bir nimet. Diğer nimetler gibi buna da ne kadar şükretsek az. Şükür aynı zamanda tefekkürü yani düşünmeyi beraberinde getirmeli. Gelin bir düşünce turuna çıkalım; devletimiz bugünlere gelene kadar hangi badirelerden geçti düşünelim.
Bu devlet ilk kurulduğunda bu halinde değildi. Yüzyıl süren savaşlardan çıkmış, en nihayetinde İstiklal Harbi ile bağımsızlığını korumayı başarmış insanlar kurdu bu devleti. Hepsi yorgun, hepsi bitkin ve fakru zaruret içerisindeydi.
Erken Cumhuriyet her ne kadar Anadolu'yu imar etmeyi, refah seviyesini artırmayı, sanayi üretimini yaygınlaştırmayı kendisine bir ideal olarak benimsese de işler tam olarak öyle gitmedi. Erken Cumhuriyet eliti kendi ayrıcalıklı pozisyonlarını inşa etmeyi Anadolu'nun inşasına yeğlediler. Topluma refah sunmak yerine ideoloji sunmayı tercih ettiler.
Az sayıdaki istisna dışında aşın yerini balo, işin yerini heykel, yatırımın yerini konser aldı. Cumhuriyet'in idealizmi deyim yerindeyse korsanlar tarafından kaçırıldı. Tüm enerji toplumu ideolojik olarak dönüştürmeye harcandı.
Bu tavır günümüze kadar devam etti. Bugün bile 100. yıl kutlamalarında Cumhuriyet'in fazileti olarak heykel, balo, konseri anlatanları görüyoruz. Ancak, çok şükür, artık azınlıkta kaldılar.