İrfan Özfatura

Türkiye

Kutlanacak! Kutla!

1960'lı yıllar... Mektepliyiz daha. Anadolu'dan bile mahrum olan Ümraniye'de oturuyoruz o sıra.Sınıf arkadaşlarımın neredeyse tamamının babası inşaat işçisi. Boş kaldıkça kendi evlerini yaparlar.Bir kısmı Kum İskelesi'nde çalışır, Salacak'ta. O yıllarda kamyonlar ekseri Commer ya da Bedford'dur, damperleri yoktur. Balyozla saplamalara vurur yan kap

Park Otel

İtalyan Büyükelçisi Baron Alberto Blanc'ın karısı bir dolar milyoneridir. İstanbul Gümüşsuyu'nda 60 odalı bir konak yaptırır (1890). Alt kat kesme taş, üst katlar seçme ahşap. İkinci katta Üsküdar, Kız Kulesi tablo gibi çıkar karşınıza. Üçüncü kattan Tophane görünür ve Boğaz uzanır boydan boya.Gün gelir, Baron Blanc ülkesine çağrılır, konak kalır m

Caniye ceza yok! Bari Nobel de verin

Nobel Barış Ödüllerinin mantığını anlayan var mı Hocalı, Cebrail ve Şuşa'da Azerbaycan Türklerine kıyan ve Kara Yanvarda (20 Ocak 1990) Azadlık Meydanı'ndaki milyonluk kalabalığa tanklarla dalan Gorbaçov'a bile verildikten sonra...Tuhaftır en fazla Nobel alan devlet başkanları da siyonistler arasından çıkar, ki bunlar bir kere değil, iki kere değil

Her eve lazım az yakar çok kaçar

Benim elim işe yatar. Çırak verseler iyi bir usta olabilirdim. Nereden biliyorsun diyeceksinizHevesliydim, istekliydim ne olsun daha Bilyeli arabamızı (şimdi scooter diyorlar) kendimiz yapardık mesela. İnşaatlardan arta kalan tahtalar arasında ele gelen bir tanesini seçer, sorarsın ustaya: "Bubenimossummu amca" Adam sağına soluna bakar, kalıba gel

Gidek gezek Çemişgezek

Memur muhabbetlerinde "Aman dikkat" derler "Bak Çemişgezek'e tayinin çıkar sonra!"Evet bir zamanlar sürgün yeridir. Ama sorun ki hikâyesi neEfendim Hacı Bayram-ı Veli Hazretleri çok sevdiği talebesi Kayserili Hasan'ın (Bayram Baba) pişmesini ister, onu uzaklara gönderir. Mübarek Kahire'yi, Şam'ı, Halep'i, Bakü'yü, Bağdat'ı ve Erzurum'u gezer gelir,

Sokağın tapusuz sahipleri külhanbeyleri

Bizim dostumuz az, çilemiz çoktur. Ne Doğu'ya güvenilir ne Batı'ya.Zaafımızı hissederlerse toplaşır üşüşürler başımıza.Aralarındaki husumetleri erteler, iş birliği yaparlar.PKK'ya dün SSCB destek oluyordu, bugün Fransa, İsveç, Norveç, Danimarka.Düşünün kapitalist Amerika, Marksist bir terör örgütünün yanında.Almanlarla omuz omuza savaşmış, onlar iç

Batı'nın anladığı lisan: Petrol tesirli silah!

Bilirsiniz Amerikalılar ellili altmışlı yıllarda büyük, ağır arabalar kullanırlar. Kasa gemi gibidir; kanat, kuyruk takarlar ayrıca. Koltukları kanepeye benzer, dolmuşçularımız bu yüzden onları seçer, arkayı dörtler. Düşünün 3.500 cc'lik motorlar "fındık" diye anılır, umumiyetle 5,2, 5,7 ve 6,4 litrelik alametler satılır. Bugünkü motorlarla kıyasla

Şeyh, Şah, Kula

Geçenlerde yolum düştü bir saat kadar Kula'da oyalandım. İstanbul'a döndük İlhan Apak albayım "Oo bizim memlekete gitmişsin" dedi, artık nasıl haberi olduysa.Nereleri gördün, kime uğradın muhabbetine giremedik, doğru dürüst dolanamadım ki anlatsam. Vakit sıkışıktı zaten, Çarşı Camii'nde akşamı kıldığımızda müezzin hazırlanıyordu yatsıya. İlhan ağ

Ayağımızın alıştığı meydanlar

Eskiden pazarları mutat güzergâhlarımız vardı. Beyazıt Meydanı'na mutlaka uğranmalıydı mesela. Seyyarlar müezzinlerle kalkar, gün ışımadan yer kaparlar. Gün doğdu mu geçti. Desen ki iki karış da bana. Ne mümkün, millet omuz omuza. Mekteplerin açıldığı hafta meydan müstamel ders kitapları ile dolar. Ben okuduğum müddetçe yazarlar değişmedi, Edebiyat

Fırıldak yap para kap

Hatırlarsanız Erbakan Hoca "Montaj değil ağır sanayi" diye yırtınmıştı zamanında. Haklıymış, tankımızı topumuzu yapmamız lazımmış. Vermiyorlar yoksa.Güya parasını peşin ödedik, tayyarelerden haber yok hâlâ.Lakin!Lakin para kazanayım diyorsan iş başka. Ya çerez, şekerleme, meşrubat pazarlayacaksın, ya da estetiğe gireceksin, saç ekeceksin. Bilgisa