Orda dostlar var uzakta..

Ressamlar fotoğrafçılar Maglay'a bayılıyorlar. Kale var, kule var, taş kubbeler, ahşap minareler, kitabeli çeşmeler, tekkeler, dergâhlar, kafesler, cumbalar

Tito'nun Yugoslavya'sı kapalı bir kutuydu âdeta. Biz Almancılardan dinlerdik. Yok Üsküp'te arabası bozulmuş da tamirci bakmış, onarmış. "Haade gidesin" demiş, "dua edesin bana."

-Usta para

-Te yürüyesin dedik be ya!

Yok Prizren'de acıkmışlar "var mıdır burada yiyecek satan" Teyzem "oturasın be evladım" demiş tepsiyi donatmış dakkada.

Sonra belgesellerden izledik. Sunucu gezer, nerede cami, büürekçi, bozaci, cevabici varsa
Ardından interneti keşfettik delik deşik ettik ekranda, Türk kahvesini kim yapar, demleme çayı kim satar

VAKİT DAR ESER FAZLA

Derken yollar açıldı turlar düzenlendi. Yalnız hep belli hatlarda. Mesela Makedonya yolcuları Üsküp'e iniyor, bi Ohri Sturga yapıyor o kadar. Bilirsiniz Tur operatörlerinin "dağıtırsak toplayamayız" gibi endişeleri var, bu yüzden yol üstünde olmasına rağmen Kalkandelen, Gostivar ve Kırçova'yı es geçiyorlar. Dönüşte Resne Manastır geziliyor, Pirlepe, Köprülü ve İştip atlanıyor. Bilseniz ne çok eser ve ne hatıralar var orada.
Bosna Hersek'te ise iki şehir öne çıkıyor: Saraybosna'dan Mostar'a. Rehberin gönlü olacak ki giderken Ilıca'ya uğraya, Konyiç'te nefes aldıra, Jablanica'da kebap ısmarlaya. Eh Poçitel ve Blagay'a da uzanırsa aliyyül âlâ, öpün koyun başınıza.

İyi de adam n'apsın Sen üç günlük tura yazılmışsın, gezilesi görülesi 57 şehir var oysa.
Bosna Hersek küçük bir ülke değil, yüz ölçümü 51 bin kilometrekareden fazla. Danimarka, Hollanda,

Belçika ve Arnavutluk'tan büyük. Hani dağları ütülemek kabil olsa iki misli yayılır daha.
Eh menzil uzun, eser fazla, vakit mahdut olunca

TRAVNİK, VİŞEGRAD, TUZLA

Ama arkadaşlarla gideceğiz, araba tutacağız derseniz o başka.
Bir kere 77 vezir çıkaran Travnik'i atlamayın, Sırplar bile Vezirski Grad (Vezirler şehri) diyor ona. Nobelli yazar İvo Andriç de aynı kasabadan, hatta sırf Drina Köprüsü için uzanın Vişegrad'a.

Tuzla camileri dergâhları ile gezilesi bir şehir, Srebrenica ise hüzün yüklü, sohbetler hıçkırığa dönüyor sonunda.

Gazetecilerin biraz daha imkânı oluyor, kuytu köşe gezebiliyorlar. Maglaj gibi mesela.

Boşnaklar "J"leri "Y" okur. Biz de Maglay diyelim o zaman. Manası "sis" demekmiş, biz haziranda gitmiştik, baktık ufuklar kararıyor. "Amaaan yaz yağmuru değil mi, serper geçer" diye hafife aldık, bulutlar bizi kalede yakaladı. Abi nasıl bir sağanak Damlalar düştüğü yeri deliyor, oluklar kurşuna tutulmuş gibi takırdıyor. Bir kemer altına sığındık, paçalar sırılsıklam. Koca saatler geçti, adım atamadık dışarıya.

Aşağıda Bosna Irmağı, dolu dolu ve hızlı hızlı akmaya başladı, iki kıyı arasında boşluk kalmadı. Su bütün adacıkları yuttu başladı mı yatağını zorlamaya.

Hayır o gün yükselmedi ama bazen taşar, kasabayı basarmış.

İnanırım, çünkü vadiler dere kesilmiş gürül gürül iniyordu aşağıya.

HAYAT MESİRE TADINDA

Fotoğrafçılar Maglay'a bayılırlar. Eee kale var, kule var, taş kubbeler, ahşap minareler, kitabeli çeşmeler, tekkeler, dergâhlar, kafesler, cumbalar
Dağ nehir orman zaten yerlisi, eşraftan.

Büyük değil ama düzgün bir kasaba, bozulmamış kendisi gibi hala..
Efendim Kale Bosna Kralı I. Tvrtko'dan kalma. Klasik Orta Çağ yapısı, sarp bir kaya bulmuş, üstüne bir hisar oturtmuşlar, üç beş manga da muhafız, tamam.

O günlerde ehemmiyetsiz bir belde lakin Müslümanların elinde mühim bir merkez olur, tacirleri seyyahları ağırlar.

Derken Macarlar Jajce'yi (Yayça) alıp bir savunma hattı kurar. Osmanlı da bölgeyi tampon devlete çevirir, Vranduk'u payitaht yapar.

Nâhiye-i Kal'a-i Maglay sanat ve ticaretle tanınır. Tepenin eteklerine sokulan Ulahlar bizim Yörükler gibi çadırda yaşar, hayvancılıkla uğraşırlar.

Takriben 25 km kuzeydeki Doboj (Doboy) alınınca (Şubat 1503) Maglay hudut olmaktan çıkar, sükûnet gelir, ahali rahatlar.

KENDİ ARZULARIYLA...

1465'de Maglay'ın 41'i Müslümandır, 1575 tahrir defterinde Müslüman nispeti 67'yi bulur, 1604'te ise 78'e çıkar. İşte o gün bugün ekseriyettedir daima.

Yıllardır metruk olan havali Müslümanların elinde şenlenir, hem umumi nüfus hem de Müslüman nispeti artar. Bir baskı ve çatışma olmadığına göre mühtedi (iman eden) olmalı bunlar.

Yörenin Ortodoksları da hayatlarından memnundurlar. Civarda bulunan Ozren, Papraca, Rmanj ve Gostovic (Vozuca) manastırlarına rağmen İslâmlaşır, 82 köyü ile mühim bir belde olur Saraybosna'dan sonra.

Mohaç zaferinden sonra Türklerin itibarı artar, bizi tanıdıkça ısınır, yaklaşırlar.
Maglay doğumlu Kalavun Yûsuf Paşa memleketini unutmaz, Kurşunlu Camii gibi bir eser bırakır ardında (1560). Ayrıca han hamam ve çeşmelerle donatır. Ne yazık ki çoğu yenilir zamana.

BABA YURDUNA

Yine Maglay'da dünyaya gelen Kubbe Veziri Fazıl Paşa'nın hayli hayrı dokunur baba yurduna. Konya ve Budin Valisi Mahmud Paşa ona keza.

Her ne kadar Macar'a karşı tedbir alınsa da Avusturyalıya da güven olmaz. Nitekim 1693 yazında Sava kıyısındaki Brcko'ya saldırırlar. Maglay'a da baskın yapar, yakıp yıkar, yağmalar, ortalığı kana boyarlar. Şehir henüz toparlanmıştır ki bu defa Prens Eugene Savoyski musallat olur. General Truchsess'e emir verir. "Camileri ve kaleyi uçur havaya!"