Yetti de arttı!

GARİBAN ahşap evlerde canciğer dostluklarımız vardı bizim. "Odam kireç tutmuyor" türküsünü söylerdik hep birlikte. Huzurun kalbiydi mahalleler. Annelerin gözleri iki cennet kuşu, babaların gözleri iki devriye. Delikanlıların bakışlarında haksızlığa basılmış iki mühür. Şimdi devir değişti, paranın itibarı haysiyeti yendi, peynir ekmek gibi uyuşturucu satılıyor, beden satılıyor ruh satılıyor. Eskiden ayıp olanlar ayıplanmıyor artık. Merak edip soruyorum da "ne oldu bu memleketin insanlarına" diye. "Sır oldu" diyorlar. Mızıka çalan seyyar satıcılar da vardı, dümbelek çalan ayakkabısız çocuklar da. Yemin billah olsun kimsenin ekmeğini çalmazlardı. Kuşlu mektuplar mevsimi, yollar diz boyu çamur ama insanların yürekleri tertemiz. Kadınları çocukları başının üstünde taşırdı caddeler, herkeste selam resitali. Kızlar mini etek giymiş ya da kapanmış, erkekler saçını uzatmış kime ne! Pencereler kapanmamış komşuluğa, tencerede kaynayan patates komşuya da düşerdi. Dolar yükseliyor diye alçalan insanlar da yoktu, iki kaşının arasına silah çatanlar da. Şimdi soruyorum da "ne oldu bu ülkenin bütünlüğüne" diye. "Sır oldu" diyorlar. Meydanlarda ateşli tartışmalarımız vardı, patronlar o zaman da işçiyi ezerdi ama grevlerimiz vardı, işçiyle öğrencinin tek yumruk olduğu yıllar. İnsanca yaşamaya yelken açan delikanlılarımız kapitalist ülkelere karşı durdukları için asıldılar. Haklarında ne söylenmişse yalan. Ülkenin bir tarafı "bağımsız Türkiye" diye haykırıyordu, diğer tarafı "milliyetçi Türkiye" diye ama hiçbirinin parayla pulla ve ruh satışıyla ilgileri yoktu. İliklerine kadar ülkelerini sevdiler, ilkelerini savundular. O görkemli gençlik televizyon dizilerine kurban edilecek, sosyal medyada ahlaksızlar fenomen olacak ve kadınlar dövülürken çocuklara tecavüz edilirken, mahalle aralarında uyuşturucu satılırken "bana ne!" denilecek ha! Şimdi soruyorum da "ne oldu bu memleketin duruşuna" diye. "Sır