GEÇEN akşam bir sohbette, televizyon dizilerindeki şatafatlı sofralardan, melül melül bakışlardan Yeşilçam filmlerine uzandık. Türkan Şoray, Filiz Akın ve Fatma Girik konulu bir sohbete. "Onların sihri neydi" diye sordu benden oldukça genç biri. "Onların sihri samimiyetti" dedim, "sanata ve sinemaya verdikleri emekti. Her şeyden önemlisi halkla bir
CEPLERİNİ parayla dolduran adamların peşinde koşan kadınlarla, kafalarını fikirle dolduran insanların yanında duran kadınlar arasındaki fark, şeytanla melek kadar nettir! Bazı kadın şarkıcılara iyi bakın. Yelkenleri bile paraya ve şehvetli rüzgarlara açılanlara! "Her gece uçmayı" sanat sayarken de kış vakti bikini giyerken de onların pazarlama tekn
DUVARDA bir adamın ayakta duran siyah beyaz fotoğrafı. Eski ayakkabıları, büyük yakalı beyaz gömleğiyle, ellerini arkadan kavuşturmuş, gülüşüyle yüzündeki yaraya farklı bir anlam katmış. Karaya oturmuş görüntüsünü denizlere salmış da ne çıkarsa bahtına! Kendisini tanıyan bütün insanların gönül tahtına oturmuş. Fotoğrafa kim baksa yüzü ışıldıyor. Me
BİLDİK bileli "sudan ucuz" diye hor görülen su'ya paha biçilemiyor. 60'lı yılların sonlarında sokak çeşmelerini kurutup, suyun parayla satılmasına yataklık edenlerin gönlü oldu. Garibana Allah'ın suyunu vermekten başka suçu neydi çeşmelerin O çeşmeler ki, bir şehrin kaybolan hazinelerinden biridir. Ne zaman birine bir bardak su verilse "ölmüşlerini
RAMAZAN'IN ilk günü oturduğum evin önündeki parkta yürüyordum. Delikanlının biri gitar çalıyordu da önündeki gitar kutusunun içine atılacak parayı bekliyordu. Benden başkası yoktu ama bende müzisyenlere saygı çoktu. Cebimi adamın gitar kutusuna boşalttım. Yağmur çiselemeye başladı, delikanlının gitar kutusunun içine damlalar doluşurken delikanlını
ÇOCUKLUĞUMUN Ramazan'larını hatırlıyorum. Geçmiş zamanın masumiyetini şimdiki zamanda bulamadığım için eskiyi özlüyorum. Sokaklarda oynarken iftar topunu bekleyen ve nefes nefese eve koşan çocukları, Ramazan sofralarını, paylaşılan sefaleti, bölüşülen ekmeği. İstanbul'a gurbetten gelen insanların üzerindeki memleket kokularını. En çok da onurlu ins
RAMAZAN geliyor. Tüm zamanların en güzel sevgisi, birbirini sevmeyi reddeden bir topluma huzur vermeye geliyor. Anlamını yitiren duyguları hizaya sokmaya, kaybolmuş inançların izini sürmeye geliyor. Sefalete uzaktan bakmanın insanlık kitabında yeri yoktur, açlık insanın ruhunda açılan en derin yaradır. Tanrı misafirlerine bile güvenilmeyen bir düze
PARA ahlaksızlığı yarattı. Önüne çıkanı ardına kattı, "para için her şeyi yaparım" diyenlerin servetine servet kattı. O yüzdendir ki parayla satın alınacak listesinde ilk sırayı insan aldı. Paranın kokusunu alınca sırtlanlardan daha iştahlı koşanlar, aşkı ve dostluğu bile sattı. Para sahtekarlığı yarattı. Kimileri adına soyadına kir kattı, kimiler
GEÇENLERDE havadan "sudan sebeplerle" sohbet etmek için biri geldi yanıma. Kötülüğün sınırlarını zorlayan insanlara taşıdım meseleyi. Çünkü paranın elleri vardır kiri tanımaz, paranın gücü vardır zengini tanır fakiri tanımaz. "Kirli bir tencereye uymak için yuvarlanan kapakları hiçbir su paklamaz!" dedim. Şaşırtıcı bir karşılık verdi. "Biz içecek s
NE garip bir dünyadır, İstanbul ve çevresi "yağmur ve kar yağmıyor" diye sızlanır. Depremin acılarını saramayan Adıyaman ve Şanlıurfa'da konteynırlar bile sele kapılır. İstanbul'da kar yağmadı diye hayıflananlar ve erken gelen bahardan bile hoşnut olmayanlar, deprem bölgesinde soğuktan titreyen insanların yerine kendileri koymazlar. Birileri kuru e
© 2016