Mektup!

DÜŞLERİNİ örüp kazak diye üstlerine geçirirdi insanlar. Adamlar adam kadınlar yürekli. Eli kalem tutmamış insanların bile dili kalem tutardı. Yağcılık ve muhbirlik hayatta ama şerefinden şüphe edilmeyen insan o kadar çok ki. Zaman o zaman, namuslu insanların bol olduğu zaman. Bazı evlerde geceleri ney ağlardı, babasız çocuklar kapının önüne çıkar içinden ağlardı. Her sokağın bir lambası olurdu da "evinizin içindeki karanlıkları bana verin" derdi. Gaz lambalarının altında ders çalışan her çocuk, gece güneşine borcunu saygıyla öderdi. Dostluk ve kardeşlik adına yandan çarklı vapurlarda şarkılar söylenirdi hep birlikte. Zaman o zaman, en büyük savaşın barış olduğu zaman. Gerçeğin tek yüzü vardı, ikiyüzlü insanlara itibar yoktu. Hayatı anlatan cümleler kurardı insanlar, birbirine tuzak kurmazdı. Komşu komşuya uzak durmazdı şimdiki gibi, kapı önünde demli çaylar, alaturka şarkılar. Babalar yüreğini yufka gibi açardı, herkesin birbirine tahammülü de çoktu ihtiyacı da. Sokağa açılan pencerelerin de korkusu yoktu insanların da. İçten söylenen bir sözcük sihirli değnek yerine geçerdi. Zaman o zaman, sohbetlerin uzun soluklu olduğu zaman. Çocukların su alırdı ayakkabıları, her birinin denizin dibinde demirden evleri vardı. Karanlıkta bile sokak oyunlarıyla beslenirlerdi de ne peynirde katkı vardı ne sebzelerde hormon. Güneş bağdaş kurardı gözlerinde, hepsinin hayalinde aydınlık düşler. Gazetelerin üçüncü sayfalarında kurban edilmezlerdi şimdiki gibi. Zaman o zaman, o masum hayallerin gerçek olduğu zaman. Gelinlik kızlar suya giderdi başı önlerinde, deniz gibi köpürürdü mahallenin delikanlıları. Mektuplar yazılırdı renkli kağıtlara, herkesin bildiği şiir 'Annabel Lee.' Ecel bile kıyamazdı o sevdalara. Parayla saadet olmazdı, nafaka şıllıkları şimdiki gibi meydanı boş bulmazdı! Zaman o zaman, yıldızların altında gönüllerin sarhoş olduğu zaman. Geçmişe yolculuklar eski güzellikleri anmaktır biraz. Biraz da şimdiki zamana bakıp kaybettiklerimize yanmak. Şimdiki zamanda toplum kendini akıntıya bıraktı, herkes batan