Sınır!

SINIRSIZ bir dünyayı hayal etmek gençliğimizde organik bir ütopyaydı. İnsanları kendi sınırları içinde vuranları gördükten sonra geldiğimiz noktayı bakıyorum da bir felakete sürüklenmişiz. İhanetler ve nefretler çağında. Toprağının sınırını koruyan bir insan, 20'li yaşlarında ya da birkaç yaş fazla. Sınırın öte yanından üzerine kurşun yağıyor bomba atılıyor. Can almak öldüren için zafer sayılıyor, ölen için hayat sıfırlanıyor. Bu ölümler ve saldırılar yıllar önce alınmış kararların uygulanması aslında. Buna hainlik politikası deniyor da ya "gücüm yetiyor öldürüyorum" puştluğu. Ortadoğu'da Filistin'de bu manzaraları da çok gördük, bu kansız filmi izlemeleri için dağıtılan kombine biletleri de. Bizler sınırını koruyan insanların tarafındayız saldıranların değil. O yüzden Amerika ve Rusya'yı sevmeyiz. Dünyadaki kötü enerjinin sebeplerini oluşturan diğerlerini sevmediğimiz gibi. Avcıları da sevmeyiz. Çünkü bir avcının diğer avcının elinden bir canlıyı kurtardığı görülmüş değildir. Salyangozları severiz kırlangıçları. Koşar adım yürüyen kirpileri, kuşları seyreden kedileri ama en çok çocukları. Çocuk ölümlerine bile kayıtsız kalmanın geçerli olduğu bir dünyada yaşıyoruz artık. Çocuklara "siz kaçın ben ölümü oyalarım" diyebilen kaç insan tanıyorsunuz Ne teknolojik akvaryumların içine saklanarak korunabilir çocuklar ne sokakta oynarken! Büyüklerin vicdanlarındaki ayar bozulduysa tehlike her geçen yıl büyüyecek demektir. Çocukların bile yaşam sınırlarının içine girip onların hayatına göz dikenler, dünyanın ocağına incir ağacı dikenlerle kardeştir. Bugünü de bir bebeği koklayamadan geçirdik, bir kedi kadar sataşamadık hayata. Bir annenin yarasını saramadık, bir kıvılcım çakamadık kaybolan umutlara. Çocuklara sevmenin ne demek olduğunu öğretemedik, alıştıramadık onları barış imecesine. Trenlerin raydan çıkmasında bizim de parmağımız var mıdır diye düşünmedik. Bizim gibi düşünmeyenlere tahammül göstermeyi hala öğrenemedik. Geçen zamandan değil ömürdendi, hayatımızdan bir yaprak daha koptu. Televizyon denen nefret kutularının karşısında uyuklarken, bizim hayatımızda nefes almaktan başka bir şey yoktu belki de. Oysa o sırada yarın ekmesi gereken tohumları üretiyordu Rusya,