Kırık testi!

ÇOCUKLUĞUMDA kuşların bütün gün güneşi yediğini falan zannederdim, o yüzden akşam olduğunu. Gerçek karanlığın güneşle ilgisi olmadığını büyüyünce öğrendim. Çocukluğumda birçok arkadaşım marangozun yanında çalışmak için can atardı. "Neden" diye sorduğumda, "yaş tahtaya basmamak için" derlerdi de gülerdim. Ne de olsa dünyanın üçte ikisi su. Üç kişiden ikisinin yaş tahtaya basma olasılığını o zamanlar öğrendim. Bir zamanlar "hali vakti yerinde olmak" diye bir tabir vardı, evi ya da otomobili olup borcu olmayanlar için kullanılırdı. O zamanlar ekmeğin okkası bir liraydı, Allah'ın suyu parayla satılmıyordu, ev kiraları da çalışanın maaşının dörtte biri falandı. Yoksul insanların durumu da fena sayılmazdı yani! Yakası değiştirilmiş gömlekleri giyen ama harama yan gözle bakmayan bakkallarımız vardı bizim. Ne olduysa süpermarket kazıklarının mahallelerin orta yerine çakılmasından sonra oldu, parayı bulmak da çocuk oyuncağı oldu. Yıllardır toprak çanaklardan güneşi içenlerle, bilmem kaç bin dolarlık şampanyayı içenleri kıyasladım. Lüks restoranlarda bilmem kaç yüz dolarlık etleri "Arap gibi yiyenlerle" Afrikalı gibi çalışıp aç uyuyanlar arasındaki fark ortada! O yüzden para sayanları değil, kimlik kazanmayı değerli sayanları sevdim. Onurlu yoksulları yani. Geleceğe isyan edenler için geçmişe iltica etme hakkı tanınsaydı ne yapardım Aynı delilikleri yine yapardım. Kırık testiden bir dikişte içilen sudur hayat. Yalanların tatil köylerinde doğruluğun hükmü kalmasa da dokuz köyden kovulanlar için onuncu köydür hayat! Hayatı istediği gibi yaşayamamış uzak köylerdeki insanların mezar taşlarına, "100 yaşına kadar yaşadı ama dünyaya gelmedi" diye yazarlar. Dünyanın hakkından gelenlerin mezar taşına yazılanları okumaya gerek yok. Nasılsa istediklerini yazdırırlar! Biz gururla silerdik Gözümüzdeki yaşı Her akşam düşlerimiz