Tanık!

TREN garlarında "yazıyo yazıyo!" diye haykırıp gazete satardı yalınayak çocuklar. Doktor ve çocuk arasındaki depresyon ilaç köprüsü kurulmamıştı daha!
Tekel fabrikaları vardı, fabrikada tütün saran kızlar. Mahallenin büyükleri demli çayın yanında bütçesine uygun filtresiz sigarasını yakardı.
İnsanlık ölmemişti henüz. İp atlarken eteği havalanan minicik kızlara "cinsel obje" gözüyle bakılmazdı da herkes onlara kendi kızı gibi bakardı.

Analar bütün gün cam siler, denize açılan babaların takalarında hamsiler!
Başları hep yukarıdaydı da hayatın bodrum katında yaşadı her biri.
Bohçalarını sırtlayan kadınlar mahalle aralarında el işi dantel yastıklar ipek mendiller satardı, haftanın bir günü. Bohça açılmaya görsün, gerçek bir sanat sergisi.
Parası olan alır olmayan borca yazdırırdı.
Borç namustu, namus yaşamın öznesiydi.

O insanlar kızlarının gelin, oğullarının adam olacağı günleri düşünerek geçirdiler ömürlerini.
Sevdasını çay bahçelerinde bekleyen delikanlıların yenilgileri vardı. Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm. Ölümsüz sevdaların şarkılarında yaşanmış gerçek hikayeleri biliriz, sükseli yalan hikayeleri gerçek diye yutturan televizyon dizilerine inat!

Sonrasında hayatın öznesi para oldu!
Meslek onurunu satmak bile utanmayı gerektirmedi. Rüşvet; şerefsizliğin şerefi oldu.
Sosyal medya denen lağım çukurundan çıkan fareler evlerin içine girdiler, çocukların genç kızların beynini yediler.
Uyuşturucuya "mal veren" şarkılar tünedi, kalbi kasıklarında atan şehvetin Simge'lerine bile sanatçı dendi. Bedeli hala ödeniyor.

Haysiyetli yaşamın onurlu insanları tarihe geçmedi ama gönlümüzden silinip gitmediler. O zengin yürekli insanlar yerde buldukları paranın sahibini arayıp sordular da şimdi milyonlarca dolarla şımarık gösteriler yapan züppelere bir Allah'ın kulu sormuyor.
"Nerden geliyor değirmenin suyu" Parası olanın yasası da varken, böyle soruların hükmü yok!
Kader bile aradan çekildi, sen onlara paradan haber ver!

Elmaya kurt girmişse her şeyi kemirir.
Üniversite mezunu çocuklarının işsizliğine kahrolan, evlatlarını uyuşturucuya, sosyal medyaya kurban veren anaların babaların ciğerleri yanık.
Çocukluğu yalınayak ama kuşlar gibi özgür, gençliği her biçimde katledilmiş yılların içinden geliyorum.
Yaşadığım yıllara tanık olanlar ne hırsızlıktan ne haramdan sanık!