Çıta!

OTURDUĞUM mahallede bir misafirimiz var. "Kayserili Mustafa Kalkan." Yıllarca Kayseri'de boyacılık yaparak kızını okutmuş ve doktor olmasına emek vermiş bir Anadolu insanı. Torunlarına göz kulak olmak için bir süreliğine İstanbul'da. Kayseri'deki gerçekleri anlatıyor bazen. Çünkü yıllarca siyasetin içinde kalmış, üstelik 12 Eylül darbesinin ardından hiç suçu olmadığı halde 5 yıl hapis yatmış, işkenceler görmüş. Bir insanı kısa zamanda da tanıyabilirsiniz, Kayserili Mustafa Kalkan dürüstlüğün ve insanlığın sembolü olarak muhabbet ortağımız oldu. Hayatından kesitler anlatırken inandığı düşünceleri de dışa vuruyor, yaşadığı topraklardaki insanları anlatırken de. Geçenlerde böyle bir muhabbetin içindeydik. Verilen oyların ve oy verenlere gösterilen tepkiler üzerine konuşmalar. İstemedikleri partiye oy verenleri yadırgayanlar, iki dönem üst üste seçtikleri beceriksiz belediye başkanına verdikleri oyları inkar edemedi. Herkes kendisinde olmayanı başkasında ararken kaybolduğunun farkında değildi. Ne yazık ki insanların kendi yanlışlarını başkalarına doğrulatmak gibi bir çabaları var. Oysa herkesin doğrusu kendine. İnsanlar inandıklarından vazgeçmiyorsa saygı duymak zorundayız. Doğruları tekelimize ait duygular olarak benimsemekten vazgeçip. Öyle bir sohbet arasında geçenlerde dayanamadım insanlara bir soru sordum. "6 kişinin bulunduğu bir masada, kavanozdaki onlarca renkli bilyenin içinden bir tane kırmızı bilyeyi gözü kapalı bulma şansı kaçtır" Ardından da "iktidara aç olanların o kavanoza ellerini aynı anda uzattıklarını düşünün ve gözlerinizi kapatıp gerisini hayal edin!" diye parantez açtım. Herkes gülümseyerek bana bakarken, içinde "biz" olmayan kavanozların kırılma ihtimalini de onlara bıraktım. Çok bilinen bir şeyi anlamamış olmakla, anlamadığımızı fark etmemek arasında gezintiye çıkarken durup düşünelim. Karşımızdaki insanların değişmesini