Bizim çocuklar!

ÇOCUKLUĞUMUZUN en güzel rüyasıydı yazlık sinemalar. İçine leblebi atılmış gazoz şişesiyle film izlemek sınıf geçme hediyesi olurdu çocuklara. Her sinema çıkışı koltuklara gelecek haftayı bırakırdı çocuklar. Onların Cüneyt Arkın'ı vardı, Sadri Alışık'ı, Ediz Hun'u, O çocuklar yoksul bahçelerdeki masum çiçeklerdi, yüzleri ilk yaz güneşi. Her şeyi göze almak insanlığın şanında vardı, haysiyetin maden ocaklarıydı mahalleler. Sabahlar selam töreni, cepler değil yürekler zengin. "Çocuklar sevilmezse çabuk yaşlanır" derdi büyükler, çocukların saçlarını okşarken gözleri yaşlanırdı her birinin. Çocukluğumuzun en güzel masalıydı yazlık sinemalar. Afişlerle süslenmiş bir kamyonetten megafonla filmin tanıtımı yapılırdı. Ayşecik vardı Ömercik. Her çocuğun uçurtması vardı, o uçurtmalarla sadece gökyüzüne değil ülke sevgisinin surlarına da çıkarlardı. Ceplerinde çakıl taşları. Kokuları yaz ikindisi. Paranın kaldırma kuvveti insanların içindeki alçaklığı ortaya çıkarınca çocukları gözden çıkardılar. Babalar bile çocuklarını unuttu, televizyon dizileri de çanak tuttu. Lambalı radyoların geceleri aydınlattığı insani yıllar başkaydı. Çocukluğumuzun en anlamlı okuluydu yazlık sinemalar. Hayatın başucu kitabı. Çocuklar dürüstlüğün yansımasıydı, gölgeleri bile el eleydi, harika bir dayanışmanın içinde. Onların haysiyet kokan Türkan Şoray'ı vardı, Filiz Akın'ı, Fatma Girik'i. Hepsinin de yaşlarından büyüktü cesaretleri. Büyürken mazi onların kalbinde yara olarak kaldı. Nereden bilsinler geçmişe açılan pencerelerde yarınlarının çalınacağını. O çocuklar bu ülkenin son kuşlarıydı, mavilikleri sevdiler. "Ayrılsak da beraberiz" dediler, gençliklerinde tamirci çıraklarının şarkılarını dinlediler. Hiçbir güç onları alçaltamadı! Ağaçlar gibi ayakta öldüler. Ama kudretini yitirmiş güzelliklerin bir daha ayağa kalkamayacağını bildikleri