Esra Elönü

Star

Efendiler

Sizce de biraz fazla ölmedik mi Bizi nereye koydunuz, tarih kitaplarının arasında altı çizili notların arasına mı, yardım yaz boşluk bırak Gazzeye gönder başlıklı SMS kutularına mı, kermes programlarında Filistin bayrağından yapılmış buzdolabı süsü kolilerine mi, kefiyeden bozma yastık kılıflarına mı, kanlı telefon bağlantılarına mı Bizi nereye koy

Dünyanın sallanan köpek dişi Netanyahu!

Bu başlık seni üşütecek Ey Zalim! Evet Dünya'nın sallanan kanlı köpek dişisin ve o dişi başlarını gövdelerinden ayırdığın Kudüs yüzlü çocuklar çekecek göreceksin! Ağlama duvarına yapışacak yüzün, kanlı bir haritada Sina Çölüne süreceksin kendini, dilin dışarıda ağzına dolan kumların cüssendeki çamura bulaşmaktan ar ettiğine şahit olup cehennemin di

Kanburger

Ölmekten yorgun serçelere, ümmetin sessizliği çöldür. Türkiye'nin siyasi gündemi şu an umurumda değil. Yumruklarımızı dişlerimizden önce sıktığımız günlerde, beyinsizliğini toplamak için toka arayan hafif sıklet bataklık taklacıları gölge ediyor. Hiçbir zaman tarafsız bir gazeteci olduğumu söylemedim. Birilerinin salyasıyla gözlük camlarımı silmedi

GAZZE'NİN GAZASI ÇOK YAKIN

Evet, bizi çok öldürdünüz... Kardeşlerimi de öldürdünüz... Annemin karnı kardeşimin musallası oldu, evet. Babamın sabah namazında öptüğü yanaklarımızı deldiniz. Bize bir Nil bir asa verin, postallarınızı ve leş kahkahalarınızı Aksa'nın yüreğinden ayırmak için bize bir asa verin, çünkü hepimiz Musa'yız. Ölmek cennetteki Kudüs'e varmak bizim için. Di

Anne seni saçından tanıdım

Bir kız çocuğu Gazze'de annesinin şehit oluşuna ağladı "Annemi saçından tanıdım" diyerek ağladı..Annemi vurdunuz...Merhametinden kana kana içtiğim cennet ırmağım kurudu. Gül ağacımı taşlayıp bıraktınız. Ekmeğimi bölen ellerini ellerimle gömdürdünüz bana. Kalbimin bayrağı yarıya indi. En son yıkayıp astığı örtüsü hiç kurumayacak çünkü ben ona sarılı

Yedi uyuyan

Gazze'de yedi evladını kaybeden annenin hıçkırıklarına avuç açarken yazılmıştır. Ben büyüttüm zamanı alevi ben büyüttüm Besledim gülüşleri hiç kimsesiz yüzümleBir makasla kestiğim ağaç sayfalarınıÖlüm adlı sürüden bir ağıt çobanını Çağırıp bir kitaba okuttum o son cüzüHiç gösteren aynada unuttular mı biziEllerim yalınayak gözüm paslı bir sandıkKirp

Önce İsrail vursaydı onlara da terörist diyebilecek miydiniz

Kalbi atmayıp havlayanlar için merhamet ısırılacak kemiktir demiştim. Salyalarını telefonlarının ekranlarına akıta akıta yazıyorlar. Boğazlanmış bir it gibi parmaklarını klavyeye sürüye sürüye yazıyorlar. Şimdiye kadar körü oldukları bir zulmün şimdi gevezeliğini yapıyorlar. Neden bahsettiğimi hepiniz anladınız. Kitabın başı sessiz ortası kanlı son

Cennetin kozasından çıkan ipek çocuklar

Bu başlığı yazı üşümesin diye attım evet ama başka bir sebebi daha var... Pedal çevirmeyi severim ben telaşlı ve gurbette bir halim vardı. Özlediğini bile fark etmediğin duyguların gurbetinde kalmak diyelim. Hiç sert biri olmadım ama zanlı yayınlarda ruhuma atfedilen ya da ön yargı arşivinden gargaralık kolaycı yakıştırmalar sarmalında sert olduğum

Oturan sıfır Ayşenur

Birileri, gecenin bir vaktinde manasız bir şekilde kapısı açılıp kapanan buzdolabı gibi... O kapıya giderken amacın var gibi lakin uzun süre bakıştığın dolma tenceresinden bile kapat ulan bozulacağız diye azar yiyecek saçmalıktasın. Ayşenur da böyle, uzun süre aşındıracağı kapı buzdolabı kapısı olabilir. Acı gerçekler pazarda satılmadığı için şimdi

Bizi bir ah fazlası, bir dua eksiği bitirecek!

Yalnızlık, böyleydi işte; yüzüne bile bakmadığın bütün duyguları tatman için kurulmuş kocaman bir yer sofrası. Kalabalıklarla paylaştığın her türlü duygu, eninde sonunda dişlerinin arasını sızlatan bir kırıntıya dönüşüyordu......İnsan, yüksek sessiz bir mağaradır. Keşke merhamet kıtlığına karşı bütün iyi şeyleri, kış erzakları gibi yığabilseydik. "