Cem Sancar

Sabah

Bilmediğini bilmek

Biz zannederiz ki insan eski çağlarda ilkeldi, medeniyetsizdi, bak bugün (aman efendim!) Süpermen oldu. Mesela bugünün insanı ile 1000-2000 yıl öncesinin insanını karşılaştırmak bile istemeyiz. Elimizde telefon, önümüzde laptop, aklımızda eve almak istediğimiz robot süpürge fütürist düşlere dalarız. Yoksa omur iliğime hızlandırıcı bir çip mi çaktır

Aşkolar eylemde

Adam meşru müdafaadan tutuklu değil... Adam hırsızlıkla, gaspla, yağmacılıkla, rüşvetle suçlanıyor. Ondan dolayı tutuklu. Niye tutuklu yargılanıyor İfade edilen suç ağır ve yüz kızartıcı da ondan. Tamam masumiyet karinesi amenna, ama kendi parti arkadaşlarının itiraflarıyla şikayetleriyle suçlandığı şey: Milletin makamını kullanarak organize hırsız

İndiragandinin dönüşü

Öyle olur ki, bir kelime bazen gerçeği tokat gibi şaklatır... Bugün İstanbul'un şehrengiz argosunda arkadaşına biraz muzır takılmak ile hafiften şaka yollu laf atmak arasında gezinen bir kelime vardır: İndiragandi. Mesela şık bir parka giyersiniz, arkadaşınız sorar, "vay nereden indiragandi bu" Siz cevap verirsiniz, "valla yüzde elli indirim yapıyo

Defter-i Divânımız

"Gönüldendir şikâyet kimseden yoktur feryadımız Ateş kesilir geçse sabâ gülşenimizden..." Çok özel insanlar anlaşılamadan çekti gitti hayatımızdan. Kim köklerimize dönüp oradan çağdaş eserler ortaya çıkarmaya çalışsa, kim kendi duruşunda kompleksiz olsa, burun kıvırdık hep birlikte. Kim dehâsını çalışkanlığıyla örse, yırtıp sökmek için harekete ge

Mâzeret ve vicdan

İnsanın hep bir mâzereti vardır. Hepimiz hata yaparız. İçimizde kuyruksuz bir primat başını kaldırır sık sık. Öfkeden hasetten fesattan ibaret yaralı bir hayvan. Bazen zehirleyici dilini uzatır. En korkunç cinayetler kelimelerle, tavır ve davranışlarla işlenir. Manipülasyon, itme kakma, aşağılama, ayağını kaydırma, iftira dedikodu ve sükût suikastı

Sevinçli bir telaş içinde

Ortaköy vakti zamanında sihirli bir merkezdi. Çok değil 25-30 yıl önce. Boğazın dalgalarıyla öpüşen minik bir liman, oya gibi işlenmiş Osmanlı yâdigarı iskele binası. Bir küçük lokanta, bir sürü çay bahçesi ve Ortaköy camisi. Ortada da denize bakan asırlık ağaçlarıyla bir park. Ama ne park. Denizi izleyen hülyalı insanlarda bir Ahmet Haşim sükûneti

Sözünüzü balla kesiyoruz

Beşerin iki melekesi vardır, gönül ve akıl. Mevlâna'nın rubailerinde gönül yokluk deryasıdır. Sınırsız bir derya. Yaradılış sırrına ermek isteyen insan cüzi akılla yetinemez. Aşkın kanatlarına ihtiyaç vardır. Akıl Cebrail gibidir, aşk katına çıkamaz. Aşk ise ab-ı hayata benzer. "Ey aşk hastası gönül kendine gel, cesur ol. Bugün yiğitlik gösterecek

Tarzan mıyız neyiz

Telefona yazmaktan bir sürü insanın parmaklarına felç inmiş. Geçen gün benim yaşlarımda bir adam gördüm parmakları tutulmuştu, o söyledi. Z kuşağı falan yok yani, topumuz birden kapıldık gidiyoruz, onu demek isterim. Annem 10 parmak daktilo ustasıydı, bana da öğretti ama ben iki parmak yazıyorum. Böyle anlarda Selim İleri'yi düşünürüm. Tek parmak y

Ezan sesine hasret kalmak

Bugün size İslamofobik, yabancı bir memleketten değil, şânı hepimizi kapsayan Çanakkale'den, oranın Gürpınar köyünden ses vereceğim. Köyün deniz kıyısındaki yerleşim bölgesinde bir video vasıtasıyla şahit olduğum dramatik bir olayı anlatacağım. Bu yerleşim, büyük şehirlerin sıkıntısından kaçıp oraya göçen orta sınıfın yazlık-kışlık evlerinin yer al

Yaralı çocuklarız iyiyiz böyle

Her insan mutlaka bir travmadan geçmiştir. Zengin çocukları bile öyledir. Bakmayın onların şımarık hâllerine. Herkes öyledir. Kimi babasından kimi annesinden kimiyse çocukluğunda başına gelenlerden, akran zorbalığından şundan bundan yaralıdır. Bu yara derindedir, kabuk tutmuş gibidir ama beklemediğin anda cırt diye açılır... İnsan, kendini bilmeye