Cem Sancar

Sabah

Haddizâtında Redhouse

Bu ülke yollar, köprüler, uçaklar, arabalar, Marmaraylar yaptı da bir türlü demokratik bir kültür yapamadı. Bilgeliğin, inceliğin, nezâketin sırmalarıyla bütünlenmiş kültürlü bir insan tipi inşa edilemedi... Osmanlıya bakıyoruz, İstanbul, âlim beyefendilerin şiirli hanımefendilerin şehri. Cumhuriyetin despot, yoksul yıllarına bakıyoruz, dilde, ede

Sevdalılar bizi anlar

İşin kökü, bu ülkeyi cennet yapmak isteyenlerle cehennem taraftarları arasındadır. Mecazen konuşursak, "Cennet" biliyorsunuz bir barış bahçesi. Sivil bir neşe. İyi olmaya sıvanmış insanların sınavlardan geçerek ulaştığı bir sevinç, muhabbet, sulh ve huzur toplumu. Cennet o... Türkiye de bizim bu dünyadaki cennetimiz olmalı işte. Silahlara veda ve f

Yunus durur yanımızda

Eşek kulağını sat, git başka kulak satın al, zira mânâ sözünü eşek kulağı anlayamaz... Diyor Mevlânâ mesnevisinde. Eşek kulağından kasıt, insanda ve hayvanda bulunan dış (zahiri) işitme organıdır. Sen zahiri kulağı bırak da bâtınındaki "can kulağını" aç, çünkü zahir kulak bu ince mânâları anlayamaz. Duymak ile sözün özüne dalmak aynı şey değildir ç

Düşler ve cüceler

İnsan hayâl kuran bir varlık. Faydalı hayâller kurmasaydı medeniyet olmazdı... Mimari nedir mesela Muhayyilende canlandırırsın, yazarsın çizersin ve inşa edersin. Peki kurduğumuz hayâller hep özgür bilincimizden, bağımsız ilhamlarımızdan mı kaynaklanmakta Maatteessüf ki hayır... İnsanıkâmil mertebesinden, bilgece düşünmekten ne kadar uzaksak o kad

Anlar, metafizik maceralar

Geçende abuk sabuk bir mevzudan hukuki bir problem yaşadım. Burada anlatsam zâtımı Aziz Nesin olarak adlandırabilirsiniz. Ama anlatmayacağım, çünkü herkesin yaşayıp durduğu şeyler için bu köşede mızırdanmayı sevmiyorum... Fakat bilginin peşinde cahilliğimizin yaralarını sararken önümüze çıkan böylesi mecburiyetler, takdir edersiniz ki insanı daralt

Âdemin elleri

Lacivert kuyruklu, pembe sorguçlu kuş öttüğünde, Erik ağacının geçmiş aşkları çağıran kısa şiirleri, yani çiçekleri açtığında, benim gönlüm Erguvan olur konuşur. Der ki, ey âdemoğlu geldin gidiyorsun, ne bıraktın geride Eğilip bakarım ellerime. İnce, nasırsızdır ellerim. Her ne kadar bahçede toprak, inşaatta çimento görseler de böyledir bu. Amelele

Oyun savaşları

Çağımızda ergenlik bitmeyen bir süreç. Çünkü ergen olmak kışkırtılan bir durum. Mesela, "Bir şey bilmeme gerek yok, bu benim fikrim, kabul edeceksin!" şeklinde sakil bir cümle bireysel özgürlük diye yutturulabilmekte. Dijital oyunlar oynayarak kötü beslenmiş bir nesil, hayatı kafasına göre girip çıkacağı bir oyun zannetmekte. "Delete" tuşuna basınc

Bilmediğini bilmek

Biz zannederiz ki insan eski çağlarda ilkeldi, medeniyetsizdi, bak bugün (aman efendim!) Süpermen oldu. Mesela bugünün insanı ile 1000-2000 yıl öncesinin insanını karşılaştırmak bile istemeyiz. Elimizde telefon, önümüzde laptop, aklımızda eve almak istediğimiz robot süpürge fütürist düşlere dalarız. Yoksa omur iliğime hızlandırıcı bir çip mi çaktır

Aşkolar eylemde

Adam meşru müdafaadan tutuklu değil... Adam hırsızlıkla, gaspla, yağmacılıkla, rüşvetle suçlanıyor. Ondan dolayı tutuklu. Niye tutuklu yargılanıyor İfade edilen suç ağır ve yüz kızartıcı da ondan. Tamam masumiyet karinesi amenna, ama kendi parti arkadaşlarının itiraflarıyla şikayetleriyle suçlandığı şey: Milletin makamını kullanarak organize hırsız

İndiragandinin dönüşü

Öyle olur ki, bir kelime bazen gerçeği tokat gibi şaklatır... Bugün İstanbul'un şehrengiz argosunda arkadaşına biraz muzır takılmak ile hafiften şaka yollu laf atmak arasında gezinen bir kelime vardır: İndiragandi. Mesela şık bir parka giyersiniz, arkadaşınız sorar, "vay nereden indiragandi bu" Siz cevap verirsiniz, "valla yüzde elli indirim yapıyo