Geçen gün, akşamın rengi vururken suya, öyle latif bir muhabbete düştüm ki hiç sorma... Üstünüze afiyet ben fakir kalabalığı sevmem. Hep sade, sessiz yerler ararım kendime. Kınalı Ada'da öyle bir yerim vardı. Üsküdar'da da şıp diye buldum bir balıkçı barınağı. O barınakta, alaturka şarkılar ve balıkçı çekişmeleri arasında yazdım son romanımı. Çıkac
İnsan çoğu kez bir yalana inanır. Yalan artık gerçek olur onun için. Üstüne yapışır, derisi gibi olur. Ondan sonrası tam bir fecaattir. Rota kaybolur! Bir eğik düzlemde yokuş aşağıya yuvarlanır, düşer durur... Düştüğünü görür, kendini durdurmak ister ama durduramaz. Hayat hakkında, yol hakkında, dünya adındaki yokuş hakkında bir bilgisi yoktur çünk
Ne tuhaf bir yüzyıldan geçtik... Düşünebiliyor musunuz, 1950'ye kadar tek parti ile yönetildik. Tek parti deyince, e ne var bunda diyebilirsiniz. Çünkü "Tek adam" laflarını kafamıza ekşimiş bir çorba gibi boca ettiler. Yok öyle değil! Ülkede tek bir parti vardı o yıllarda. O partinin başındaki lider, kimi isterse halk gidip ona oy veriyor, sözde se
Türk solcularının bilinçaltları epey karışıktır. Marksizmin ve sosyalizmin sorunları üstüne Avrupa'da (mesela Venedik Sempozyumu) yapılan tartışmalardan bihaber, oradan buradan eklektik bir zihin yapısına sahiptirler. En başında izanlı düşünürler, Sovyetlerdeki düzeni despot bir devlet kapitalizmi diye eleştirirken bizimkilerin abileri sırtlarını o
Birinci Dünya Savaşı'nın dağıttığı Osmanlı'nın kan ve gözyaşıyla korunmuş bakiyesi olarak Türkiye, aynı kapıya çıkan iki çeşit istikamete mahkûm edilmişti. Ya Muhammedî İslam'ı ve İmparatorluk bilincini külleyerek içine kapanacak, yoksul ve köhne devam edecek... Ya da Batı'ya kesin adımlarla tâbi olup uydu ülke olaraktan tiranların insafına bırakıl
Küçük Valide Camii, akide şekeri kıvamında göz kırpınca tırak diye gelirdi bayram. Acayip bir şenlikti Aksaray-Küçük Langa. Sahildeki Sarı Kum denen yerde futbol maçları kıran kırana... Efendi meşrep bir çocuktum, tek tabanca gider kenara çekilir, maçları izlerdim. Süt mısır yer, turşu suyu içer diyare olurdum. Olurdum da ne gam! Zaten 'Ananem' de
Demokratik dil hepimiz için şifa kaynağı. Geçmişten ders çıkarmak, bilge insanların olmazsa olmazı... Türkiye Yüzyılı manifestosu umutları ateşledi. Gençlere, ev hanımlarına yönelen refah, demokrat ve özgürleştirici vurgulamalar, enflasyon meselesindeki idrak mühimdi. Ama en önemlisi, başkanlık sisteminin defolarını restore etme isteği... Diğer tar
Efsane dolandırıcı Gilbert Chikli, Avrupalı para baronlarını bile 80 milyar euro dolandırdı. Bu rakamın çok daha fazla olduğu düşünülmekte. Chikli'nin 45 Milyon euro aldığı bir isim de İnan Kıraç! Ünlü simaları Fransız Savunma Bakanı'nın silikon maskesiyle arayıp para ister. Ve hepsine şunu söyler: "Fransa'nın size ihtiyacı var. Anavatan sizi asla
Araba köprünün üstündeydi. Ortasından deniz geçen ve bir inciye benzeyen şehir, sırlı bir şiirle iki kıtanın dudaklarını ıslatıyordu. Trafik sıkışıktı... Neler çekmişti bu Zenciler! Devlet yeniden kurulduğunda en önde savaşmalarına rağmen ötelendiler. Kızılderililer de öyle. Beyazlar, birlikte demokrasi kuracağız demişler, sonra sözlerini yemişler
Âdemi idrak sahibi yapan öğrenip kullandığı kelimelerdir. Kelimeler vardır insanı yüceltir, kelimeler vardır rezil rüsva eder... İnsan sadece ağzından çıkan kelimelerle değil, aklından geçirdikleriyle de sınanır. Çünkü aklımızdan geçen öfkeli, yırtıcı kelimeler gün olur denetimsiz serbestliğe kavuşur, muhatabımızın üstüne faş olur. "Hay Allah!" der
© 2016