Cem Sancar

Sabah

Bahçe duvarından aştım

Bahçe duvarından bir aştım, bir baktım dışarda başka bir dünya usta! Dediler; aman aşma bahçe duvarını, sonra selam vermezler sana. Gitme bahçeden aykırı, biliyorsun yazar dediğinin okunmaz esamesi. Alimallah, aforoz edilirsin, valla billah. Hava beter sıcaktı, üstüme hortumla su sıktım, kanatlarımı bir açtım, tırak diye bahçe duvarını aştım. Aşar

Kapat gözlerini kapat

Sana bir şey söyleyeceğim kapat gözlerini. Bir eşarp bağla istersen. Hani o ömrü tüketilen kızlar var ya baskı odalarında ister onların eşarbı olsun bu ister avare bir yazarın fuları. Fark etmez. 70'lerin bağrı yanık gençliğinin duvar yazılarından sonra ellerini sildikleri yol kenarına atılmış labarda gazete parçası da... Kapat gözlerini. Kapat, in

Yazarlar geldi

Eski gazeteci medya boğuntusundan sıyrılmış kendini okumaya vermiş ve sıkı bir senaryo yazmıştı. Beş gencin bilinmez bir gelecekteki maceralarını, Beyaz Türkler ve 'Zenci' Sufiler arasındaki çatışmayı, Büyük İstanbul depreminin ardından iki kampa bölünen şehri, merhametsiz zamanları... Aslında cumhuriyetle ve ülkenin gidişatıyla alâkalı bir yüzleşm

Yakamda bir İstanbul kokusu

Yazılarımı izleyen sevgili okur biliyor, bir anneanne çocuğuyum. İstanbul Sur içinde, Samatya-Langa arasında büyüdüm. Bir hediye, ilk yaşlarda zihin aydınlanması yaşadım. Çevremin resimlerini, ses ve kokuları beynime nakşettim. Ne zaman o vakileri düşünsem her şey buğulu bir sinemaskop film olarak belirir alın perdemde... Sürme çekmiş zarif kadınla

Yeni bir geçmiş yaratamazsın

Zevke ve de yaş durumuna göre "Ah o eski günler!" tanımı değişmekte. Kimi yeni memurlar ihtilalci gençlik günlerine, kimi reklam yazarları Fransız Devrimine, kimi de Asrısaadet vakitlerine dönme derdinde... Nostalji acıklı bir durum. Çünkü gelen haberler kötü: Bugünden memnun olmayanların dönecekleri bir yer artık orda yok! Yani boşuna çaba... "Geç

İçi gülen bir tebessüm

Hiç araba sevdam olmadı. Sivilceliyken üstü açık Vosvos... Ha bir de ordunun ıskartaya çıkarttığı ciplerden birini almak, karavana bağlamak. Bizim mahalleden, semtten diyeyim bir abi, lâkabı sihirbaz olan araba tasarımcısına teslim etmek, sonra dünyayı dolaşmak. Böyle rüyalar oldu ergenliğimde. Yani karavan mevzuu çok eski mevzudur şehrin kara kafa

Mim koyduk

Pirim anneannem istisna bir hareket yapardı. Karşısındaki onu anlamadığı zaman, baş parmağını diliyle ıslatır, duvara mühür gibi basardı. "Bak buraya mim koyuyorum. Gör bak böyle olacak!" TDK "Mim koymayı" şöyle açıklıyor: "Bir şey unutulmaması için işaret koymak. Önemli bularak üstünde durmak, dikkate almak, önemli şeyler arasında saymak." Mim har

Gölgelerin 'Dost görünümlü gücü adına

İnsan gölgesiyle yürür daima. Gölge hep takipte, peşi sıra. Kişinin vehimleri, paranoyaları, tasaları, gömdüğü ve unutmak istediği her şey gölgesidir onun. Hangi unutkanlık içkisini içersek içelim gölge oradadır. Bazen rüyalarımızda ortaya çıkar, bazen gerçek hayatta. Gerçek hayatta ortaya çıkması tehlikelidir ama! Psikiyatristlere, terapistlere ta

Günaydınım nar çiçeğim sevdiğim

Geçen gün, akşamın rengi vururken suya, öyle latif bir muhabbete düştüm ki hiç sorma... Üstünüze afiyet ben fakir kalabalığı sevmem. Hep sade, sessiz yerler ararım kendime. Kınalı Ada'da öyle bir yerim vardı. Üsküdar'da da şıp diye buldum bir balıkçı barınağı. O barınakta, alaturka şarkılar ve balıkçı çekişmeleri arasında yazdım son romanımı. Çıkac

Taklamakan

İnsan çoğu kez bir yalana inanır. Yalan artık gerçek olur onun için. Üstüne yapışır, derisi gibi olur. Ondan sonrası tam bir fecaattir. Rota kaybolur! Bir eğik düzlemde yokuş aşağıya yuvarlanır, düşer durur... Düştüğünü görür, kendini durdurmak ister ama durduramaz. Hayat hakkında, yol hakkında, dünya adındaki yokuş hakkında bir bilgisi yoktur çünk