Abdüllatif Uyan

Türkiye

Eşkıyâlar elini kesti!..

Evliyânın büyüklerinden Ahmed Yekdest Cüryânî hazretleri, gençliğinde Cüryan'dan ticâret için Hindistan'a gidiyordu. Yolda, çocuklarının tâun hastalığından vefat ettiklerini haber aldı. Üzüldü, sessizce ağladı! Bu acı haberin üzerine eşkıyâlar baskın yapıp mallarını aldılar. Sol elini de bilekten kestiler. Bir tek eli kaldı. Bu, onun lâkabı oldu. "

"Fakîrim, bana yardım edin!"

İslâm âlimlerinden İkrime hazretlerine, biri ricâ etti ki: "Fakîrim, bana yardım edin!" Büyük velî "Peki" dedi. Ve o fakîr kimseye; "Falan tüccara git, istediğin parayı versin" dedi. Fakir de o tüccara gitti. Derdini ona söyledi. Ve kendisini, bu zâtın gönderdiğini bildirdi. Ancak tüccar, yardım etmedi. Fakir üzgün olarak geri döndü. Aradan bir zam

"Onları kendime tercîh ederim"

Hazret-i Hüseyin henüz küçüktü ve dedesinin evindeydi. Bir zaman sonra annesine gitmeyi arzuladı. Hava ise yağmurluydu. Çıksa ıslanacaktı. Efendimiz duâ etti. Yağmur durdu. Hazreti Hüseyin evine vardı. Yağmur tekrar başladı... Bir gün de Resûlullah Efendimiz, hazret-i Hüseyin'i sağ dizine, oğlu İbrâhîm'i de sol dizine aldı. Onları sevdi. O ara,

Cennet çocuklarının efendisi...

Hazret-i Hüseyin (radıyallahü anh) doğduğu zaman Resûlullah Efendimiz, onu kucağına aldı. Sevdi, okşadı ve kulağına; "Sen, Cennet çocuklarının efendisisin" diye seslendi. Bir hadîs-i şerîf var. Hazret-i Üsâme bildiriyor: Efendimiz Hasan ve Hüseyin için; "Bunlar, benim oğullarımdır, kızımın oğullarıdır. Allahım, ben onları seviyorum, sen de sev. Onl

Melekler tebrik ediyorlardı...

Resûlullah Efendimiz, her sabah namazını kıldıktan sonra yüzünü Eshâba çevirirlerdi. Bir sabah öyle olmadı. Hazret-i Alî'yi yanına aldı. Ve onunla çıkıp gitti. Hazret-i Hüseyin doğmuştu. Bu sebeple Hazret-i Fâtıma'nın evine gitmişlerdi. Efendimiz Hazret-i Alî'ye; "Sen kapıda dur, kimseyi içeri alma!" buyurdu. Melekler geliyordu. Ve tebrik ediyorlar

"Yâ Resûlallah! O putu kırıp yakayım!.."

Tufeyl bin Amr (radıyallahü anh), Mekke'nin fethinde Resûlullahın yanındaydı. Sevgili Peygamberimiz, Mekke'nin fethinden sonra Huneyn'de Hevâzinlileri bozguna uğrattı. Sonra Tâif'e yürüdü. Hazret-i Tufeyl'i çağırdı. Ona bir vazîfe verdi. Şöyle ki: Huzâalılarla Devslilerin beraberce tapındıkları "Zülkeffeyn" adında bir put vardı ki, o putu yakmaya g

"Bunlar, insan sözüne benzemiyor!"

Tufeyl bin Amr (radıyallahü anh) Mekke'ye geldiğinde müşrikler ona dediler ki: "Sakın Muhammed'le görüşme!" O da, kulaklarına pamuk tıkadı. Efendimiz namaz kılıyordu. Gidip yakınında durdu. Efendimizin okuduğu Kur'ân-ı kerîmi işitince hayran oldu. İnanılmaz bir haz duydu. O kelâmın devamını dinlemek için büyük bir istek oluştu içinde. Kendi kendine

"Sen, güneş isen biz de ateşiz!.."

Alevî bin Muhammed hazretleri, Hindistan halkını irşat etti. Milibar beldesinde yaşardı. Milibar'daki putperest ve Hristiyanlar, Milibar'ı ele geçirdiler. Ve İslâm'a saldırdılar! Halkı ifsâd ettiler. Önce Müslüman olmuş bâzı kimseler de hak yoldan döndüler. Ve ifsâda başladılar. Milibar beldesinde hak yoldan dönenlerle, hak yolun temsilcisi olan Al

"İnşallah bereketini görürsün..."

Alevî bin Muhammed hazretleri zamanında Müslüman olmayan biri, fevkalâde mâlî sıkıntıya düşmüştü. Ne yapacağını şaşırdı. Seyyid Alevî hazretlerine geldi. Hâlini arz edince, ona bir adet "Hindistan cevizi" verdi. Ve buyurdu ki: "İnşallah bereketini görürsün..." O da alıp evine götürdü. Ve özel bir yere koydu. O günden sonra hep kâr etti. Kısa zamand

"Köyüme gideyim, harp bitince dönerim!"

Ebû Abdullah Mehâi hazretlerinin bulunduğu köye düşman askeri saldırdı! Ancak, kime kılıç vursalar tesir etmiyor, kan akmıyordu. Çok şaşırdılar! Bir talebesi, içinden; "Köyüme gideyim, harp bitince dönerim" dedi. Ama bu zâttan izin almamıştı. Köyden uzaklaşınca, düşman askerleri onu görüp yakaladılar. Ve vurup öldürdüler. Aynı zamanda şaşırdılar. Ç