Abdüllatif Uyan

Türkiye

Yılanlar ona zarar vermedi!..

Molla Hattap Karahisârî hazretleri, Bilecik toprağını nurlandıran bir Allah dostudur. Uzak diyarlarda bir velî türbesine gitmiş ve gecelemişti orada. Ama orası vîrânelik bir yerdi. Koca yılanlar vardı etrafta. Üstelik zehirliydiler. Herkes bir şey söylüyordu: "Yazık oldu mübârek zâta. Mutlaka zehirlenip ölmüştür diyorlardı. Hemen koştular o türbeye

''İşini sakın bırakma!''

Büyük velî Bedîüddîn Sehârenpûri hazretleri, hocası İmâm-ı Rabbânî hazretlerine geldi. Ve huzûruna çıkıp; "Efendim, izniniz olursa memuriyeti bırakıp, gece gündüz hizmetinizle şereflenmek istiyorum" diye arz etti. Hazret-i İmâm buyurdu ki: "Memûriyeti sakın bırakma!" Aradan zaman geçti. Bedîüddîn yine sordu. Yine izin vermediler. Yıllar sonra İmâm-

Onu sevmiyordu ama...

Dursun Fakîh hazretlerini bir kimse sevmiyordu. O, bir gece rüyâ gördü. Resûlullahı görmüştü. Yanında, bu velî zât da vardı. Elini öpmek istedi Efendimizin. Resûlullah başlarını çevirdiler. Adam çok üzüldü. Dursun Fakîh hazretlerine; "Ne olur, bir şeyler yapın da beni kabul etsinler" dedi. Büyük velî dayanamadı. Bir şeyler fısıldadı Efendimize. Efe

"Oğul, öyle görünüyor ki"

Şeyh Edebâli hazretleri, Eskişehir yakınlarında, (İtburnu) denen bir köye yerleşip, (İlim) ve (Feyiz) saçtı tâliplere. İnsanlar, akın akın koştular bu ilim irfan yuvasına. Dünya sultânları bile hürmetle gelir, istifâde ederlerdi bu âhiret Sultânından. Osmân Gâzi de müdâvimi olmuştu bu kutlu dergâhın. O günlerde bir rüya gördü. Bu, çok mânâlı bir rü

"Ey oğul, beni kır, onu kırma!"

Şeyh Edebâli hazretleri, Osmânlı devletinin kuruluşuna mânevî destek veren zâttır. Kabr-i şerîfi, Bilecik'tedir. Bu zât, büyük İslâm âlimidir. Ve gönül ehli bir Allah dostu. 120 yıl ömür sürdü. Bilecik'te vefât etti. Ertuğrul Gâzi'nin, oğlu Osmân Gâzi'ye vasıyeti şöyledir: "Ey oğul! Beni kır, ama Şeyh Edebâli'yi kırma. Bana karşı gel, ona aslâ! O,

"Yâ Rabbî! Bana yardım et!.."

Alâaddîn Arabî Efendi, Osmânlıda şeyhülislâm idi. 1495 senesinde vefat etti. Bir grup talebesi hac için yola çıktılar bir gün. Lâkin birinin hayvanı çok zayıf ve çelimsizdi. Nitekim bir müddet sonra yorulup yattı yere. Arkadaşları sordular: "Neyi var bu hayvanın" "Bilmiyorum, yürümüyor. Ama siz beklemeyin. Ben size yetişirim" dedi. Onlar da devam e

Şaşıyorum şu insanlara!

Babam Sultan, Allah dostudur. Adapazarı'na bağlı Pamukova beldesindedir nûrlu türbesi. Bu zâtı çekemeyenler vardı. Hem de devlet erkânından. Hattâ o yerin Vâlisi de öyle idi. Ama o gece bir rüyâ gördü Vâli. Şöyle ki: Sevgili Peygamberimiz teşrîf edecekti o beldeye. Şehrin kapısına kadar gelmiş, içeri girmiyorlardı. Vâli, bunu haber alıp koştu. Ve

"Ben de seni bekliyordum!"

Ahmed Raûfî Efendi, 1600'lü yıllarda İstanbul'da yaşadı. Üsküdar'da vefat etti. Kabr-i şerîfi Koca Sinan Paşa Câmii bahçesindedir. Ahmed adında bir genç vardı. Bu zâtı ziyârete gitti bir gün. İlk defâ görecekti kendisini. Mübârek zât çok yaşlıydı. Gence ismiyle hitap edip; "Hoş geldin Ahmed. Ben de seni bekliyordum" dedi. Sonra yerinden kalktı. Ve

"Ben saraydan geliyorum..."

Ahmed Âmiş Efendi, 1800'lü yıllarda yaşadı. Kabri, İstanbul'da Fâtih Câmii yanındaki kabristandadır. Bir grup talebesi vardı. Huzûruna geldiler ve; "Hocam, izin verirseniz biz ömreye gitmek istiyoruz" dediler. Büyük velî buyurdu ki: "İyi olur, selâmetle gidin." Ancak gençlerin parası yoktu. Ve söylemeye çekiniyorlardı. Biri cesârete geldi: "Şeyy ef

"Onlar da bizim gibi insanlardır..."

Huzeyfe-i Yemânî diyor ki: Bir gün Resûlullaha varıp; "Yâ Resûlallah! Biz Müslüman olmadan önce kötü kimselerdik. Hak teâlâ senin şerefli vücûdunla bize İslâm nîmetini ihsân etti. Bu saâdet günlerinden sonra, kötü zamanlar gelir mi" dedim. Efendimiz; "Evet, gelir" buyurdu. Sordum ki: "Şerli ve kötü günlerden sonra hayırlı günler gelir mi" "Evet gel