İçi boşaltılmış bir dindarlık olmaz!

Günümüzde müşahede ettiğimiz husus, din ve dindarlık konusunda seküler ve dindar çevrelerde yaşanmakta olan ihmal ve abartıdır. Aslında ihmal de "kayıtsızlıkta aşırılık" sayılır. İçi boşaltılmış bir dindarlık olmazolamaz. Dindarlık, 'dinde olanı yaşamak'tır. Dinin belirlediği ilkelere ve koyduğu sınırlara uymak yerine, birtakım keyfi yorumlar ve abartılı eylemlerle kendi inanç ve duruşlarını dinin sınırları dışına taşımakta seküler çevrelerle birleşmektedir. Bir anlamda din dışı dindarlık iddia ve uygulamasında, esasen birbirine zıt olan bu iki grup adeta paydaş hale gelmektedir. Bir başka ifade ile seküler çevreler, "tanrıyı kamusal alandan uzaklaştırmak, peygamberi referans almamak" gibi düşünce ve tekliflerde kendini açık eden dine rağmen kendilerince bir hayat oluşturmak ve yaşamak isterken, kimi dindar kişi ve çevreler de 'dine uyma' yerine 'dini kendi hayat tarzına uydurma' peşine düşmektedir. Bu ilginç çelişki ve birliktelik, netice itibariyle dinin kendi esasları çerçevesinde yaşanma şansını ortadan kaldırmakta, Peygamberimiz tarafından belirlenmiş uygulama biçimleri dışında bir 'dindarlık' anlayışı ve gösterisinin paylaşıldığını ortaya koymaktadır. Birileri uydurma dindarlıkta birileri de dine karşı olmakta aşırı ve abartılı bir anlayış ve yaşantı paylaşmak suretiyle bir hercümerç (kaoskarmakarışıklık) meydana getirilmiştir. Gerçek dindarlık çizgisinden uzaklaşmaktadırlar. Bir nevi 'algıidrak operasyonu' yapılmaktadır. Bunun temelinde dini bilginin ve kültürün iki temel kaynağı Kur'an-ı Kerim ve Sünnet-i seniyyenin yeterince dikkate alınmaması ve ilmîlikten uzak değişik gerekçelerle reddedilme eğilimi yatmaktadır. Müslümanların ya da Ümmet-i Muhammed'in Kitap-sünnet çizgisinde bir dini hayatı yaşaması ve sürdürmesi, onun hem hakkı hem de kimliğinin gereğidir. Kavramlarla oynanmamalı. Şahsiyetleri öldürüp sürü haline getirilmemeli. Âdetler ibadet, ibadetler âdet halini almamalı. Hür iradesini kullanan insanların aklına ve iradesine ipotek koyan, onları kullanamaz hale getiren yapı, sakat bir yapıdır. Bir müctehid İmamımızın buyurduğu gibi 'Öyle hata yapın ki, hata yaptı desinler, sapıttı demesinler.' Din ve dindarlık anlayış ve uygulamaları üzerinde farklı zamanlarda ve değişik vesilelerle vakıf olduğumuz yanlışlıkların düzeltilmesi "Kitap ve Sünnet" çizgisiyle olmalı. Bu istikamet üzerinde yaşanmalıdır. Mü'min, Allah'ın dostlarını dost, düşmanlarını da düşman bilir. Onlar Allah'a düşmanlık yaptıkları müddetçe onlarla muhabbet gösterisi içinde olmazolamaz. Çünkü hem Allah'tan yana olmak hem de O'nun düşmanlarıyla hemhal olmak mü'min tavrı değildir. Bu olsa olsa münafıklık hastalığı olur. Mü'min;