Kendimize gelelim! Özümüze dönelim sabır ve şükrü hayatımıza yerleştirelim

Ahlaksız ve manasız "Cinnet uygarlığı"nın krizden krize sürüklediği insanlığı bu krizden kim kurtaracak Teknolojinin, paranın, şanın, şöhretin, şehvetin insanlığın dengesini bozduğu asrımızda yerinden koparılan değerleri yerine kim koyacak Toprağın yerini ziftin ve betonun aldığı bir çevreye rengini kim verecek Ailelerin dağılmaya yüz tuttuğu, içkinin, kumarın, fuhşun alabildiğine yayıldığı bir devirde "Durun kalabalıklar!" diye kim haykıracak

"Tuz koktu" dedirten bir dünya, zeminin kaydığı bir dünya Her şeyin hercümerc içinde olduğu bir dünya. Kadının teşhir metaı olarak görüldüğü bir dünya. Mehmet Akif'in "Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta, Dişsiz mi bir insan onu kardeşleri yerdi" dediği bir dünyada yaşıyoruz.

Her denge anormalliği, tıbben hastalık değildir. Bunu yapanlar, anormal insanlar; ama hasta değil, akıl hastası değil. Bunlar düşünce hastası. Hastalıklı düşüncelerin tutsağı olmuş insanlar. "Düşünce hastası" tabirindeki hastalık kelimesi tıbbî bir anlam içermiyor, sadece bir anormalliği vurguluyor. Düşünce hastasının tedavisi, tıpla ilaçla yapılmaz. Özenmeler, binalardaki su kaçağı gibi yavaş yavaş yayılıyor. İddia ile söylüyorum ki, toplumumuzda "şiddet" akıl almaz boyutlarda, çeşitli tezahür biçimleriyle yayılıyor. "Gençlik" görüntüsü, adeta bir potansiyel tehlike sembolü haline geldi. Anormallikte ölçü olmaz. Anormallikten normal insanlar korkar, duygularında sınır yok; şartları elverişli gördüğünde, her şeyi yapabilir. Şuur, vicdan, inanç; bir tevil ve nisyan perdesinin ardında kalmış, devrede değil. Düşünürken onlardan hiçbir etki almıyor. Onları devrede tutan duyarlılık özellikleri silinmiş, kazınmış. Dokunma duyusu kaybolunca insan nasıl sıcağı soğuğu fark etmez ise, sorumluluk duygusu tamamen kaybolmuş bir insan da iyi ile kötü arasında "kalbî-vicdanî" bir fark görmemeye başlar. Ceza görmeyeceğini düşünürse, yapmayacağı şey yoktur. Cezayı taşıyabileceğini düşünürse de yapmayacağı şey yoktur. (İdam cezasını tamamen kaldırmak bunun için yanlıştır.) Bu olay bireysel, bölgesel, töresel bir hal değil. Bu olayda, toplumsal beşerî yapımızla ilgili çok vahim ve çok kahredici bir alarm sesi var.

Olayları objektif, ilmî ve tarafsız tahlil etme imkanını bile bırakmıyorlar. Peşin hükmün, tahakkümün, ideolojinin hâkim olduğu bir ortamda sıhhatli düşünüp doğru teşhis koyup bu teşhis doğrultusunda tedaviye başlanabilir mi Hâlâ ilerici-gerici tartışmaları sürülüyor. Bu durumda hastalık da ilerler, yangın da düşman daHastalığı-yangını-düşmanı ilerletenler ilerici, geriletenler gerici midir İçinde yaşanılan zamanı savunmak manasına gelen çağdaşlığın-çağdaşlaşmanın neresi ilericiliktir Uçuruma doğru ilerleyene ilerici, onu geriye çekmek isteyene gerici; bugün bozulmuş olanı savunana ilerici, onun dünkü sıhhatini benimseyene gerici denilebilir mi 'Kendimize gelelim, özümüze dönelim' demek bile suç.

Her şeyin aksiyonu olur. Ahlâksızlığın-sorumsuzluğun-zulmün-vahşetin-zulmetin de aksiyonu olur. Öyle bir aksiyona tepki göstermek elbette ki müsbet bir mana taşır. En basit bir mantık kaidesidir ki; iyiye tepki göstermek kötü, kötüye tepki göstermek iyidir.

Her şeyden kaçan bir toplum haline geldik. Hastadan kaç, sana hastalığı hatırlatır. Muhtaçtan kaç, sana külfet yükler. Duygudan kaç, acı verir. Düşünceden kaç, sıkıntı getirir. Maziden kaç, şimdiki halinden utandırır. Vefasızlığa, sevgisizliğe, sorumsuzluğa, basitliğe, ilkelliğe, maddeye, zamansızlığa, gaflete, medeniyetin uyuşturucularına doğru kaç. Unuta unuta, sıfırlaya sıfırlaya, devire devire, yabanlaşa yabanlaşa, köleliğe doğru kaç. Peki, bu kaçış nereye Kaybolankaybedilen değerlerimizle yerine konulan 'hız-haz-hırs' üçgeninde yaşatılan insanımızın durumu.

Hayatımızda düşünceye, duyguya, sorumluluğa, sevgiye saygıya, itidale, insafa vicdana utanmaya yer vermeyen bir yapı oluşturuldu. Başına ne geleceğinigetirileceğini düşünmeyen bir yapı. Bilgisayar teknolojisinin âlet ve edevatları, maddi imkânlarımızın artmış olması bu gerçeği ne değiştirebilir ne de telafi edebilir. Ruhun "aleyhine" olan maddenin ve bedenin "lehine" olur mu hiç Fakat maddenin lehineymiş gibi görünen ifratların ruhen aleyhine işlediği ve mutsuzluk getirdiği açıktır. O hâlde akıl neyi gerektirir İkisinin de lehine olan dengeyi mi, ikisinin de aleyhine olan dengesizliği mi