Acziyetini idrak etme lütfu

En ufak bir baş ağrısı bile çekmeden 'kusursuz' bir ömür sürüyorsan hemen tövbe et. Kul olarak acziyetini idrak edeceğin kapılar kapanmış demektir. Acziyetini idrak etme lütfu, kul olma yolunda iyi bir adımdır. Çünkü genelde hastalık, bela ve musibetler karşısında zayıf düşünce bu idrake erişiyoruz. Güçlü olduğun vehmi, kul olduğun gerçeğini perdeliyor.

Her şeyde olduğu gibi burada da itidal şart. Efdal, itidaldir. Meseleyi, karşılaştığım şu iki çarpıcı örnekle daha iyi anlatacağıma kanaat getiriyorum.

Geçenlerde yine modern kentin damarlarında akan keşmekeşliğe, hâlet-i hâb-ı gafletâne bir şekilde atlayıverdiğimde idrakime su serpilmişçesine irkildim. Üzerinde sadece bir zamanlar beyaz olan bir atlet, kahverengiyken siyaha dönmüş bir kumaş pantolon ve ayaklarında terlikle yürüyen bir adam dikkatimi çekti. Nedenini elbette bilmediğim bir is, kurum ve siyahlıklar içerisinde ilerliyordu. Onu gören herkes dikkatle süzüyor ve anlamsız bakışlarıyla adeta taciz ediyordu. Fakat adamın hiçbirine dönüp bakmaması ve kendi yolunda ilerlemeye devam etmesi gerçekten ilginçti.

İdrakimi zıplatan diğer manzara ise; tam metronun girişinde son derece muntazam ve adeta 'kusursuz' bir şekilde giyinmiş, hatta iyice 'kusursuz'laşmak için de penyesinin kenarlarından hafifçe sarkan dikiş artığı ipleri çakmağıyla yakan diğer adam oldu. Ve o da etrafından geçenlerin bakışlarına aldırmaksızın işine devam etmekteydi.

'Siyah' adam, 'kusursuz' adamın yanına gelince manzaranın tezatlığı daha da çarpıcı hale geldi. Biri aşırı temiz, diğeri aşırı kirli ve fakat ikisi de aynı karede, aynı hayatta, aynı zamanda, aynı mekanda. Zahirde ikisi de itidalin dışındaydı kanaatimce. Fakat acaba hangisi gerçekte daha temizdi

İnsanların içini göremediğimiz için bunun cevabını elbette bilemeyeceğiz. Fakat bilebildiğimiz şey; kendimiz. Etrafın bakışına, dediğine aldırmadan kendi iç temizliğimizin derdine ne kadar düşebiliyoruz Tabi, aşırıya kaçmadan. Çünkü kusursuz olmak, insan fıtratına aykırı.

Kusursuz ve mükemmel olduğu vehmine kapılan nice Firavunlar, Nemrutlar, Ebu Cehiller gördü tarih. Biri bir baş ağrısı bile çekmezken, diğerinin atının ayakları yokuşta uzuyordu ki konforu bozulmasın. Onlar Rab'lik iddiası güttükçe insanlıklarını perdeliyorlardı. Cenab-ı Hak da onlara bu dünyada en ufak bir cefa yaşatmıyordu, onların azabını cehennemde gösterecekti. Böylece onlar Allah'ı unuttukça unutuyor, her şeyi kendilerinden biliyorlardı. Kusursuzluk ve mükemmellik zehriyle kendilerini yok ediyorlardı aslında. İnsanlıklarını öldürüyorlardı.