Salih Tuna

Sabah

Tanrım ne saflık

CERN'de "Tanrı Parçacığı" peşine düştükleri dönemde şöyle bir haber ortalığa saçılmıştı: "Işık hızı aşıldı..." Haliyle herkes şaşırmış, "Işık hızı nasıl aşılır" diye sormaya başlamıştı. Mebzul miktarda insan evladı da "Işık hızı aşılınca ne olur" sorusuna zıplamıştı. Bu soruların cevabına geçmeden evvel nasıl bir evrende yaşadığımız hakkında şuncağ

TKP'yi başörtüsünden vurmak

Geçen gün bir arkadaşım, "Nerde bir depremzede fotoğrafı görsem nefesim kesiliyor, mideme yumruk yemiş gibi oluyorum!.." dedi. Bu söz milletçe hali pürmelalimizin de ifadesi. Hele ki o gül yüzü çocuklar... Ve gözleri kan çanağı anlamındaki o anneler... Sıcak yuvalarımıza uyanmanın, yemenin içmenin, nefes almanın, hülasa yaşamanın "suçluluk duygusu"

Solun en büyük iyiliği

Günümüz solunun antiemperyalizm gibi bir derdi artık yok. Varsa yoksa Erdoğan düşmanlığı. Düşmanlıkları da küresel emperyalizmle eşgüdüm içinde. Hem antiemperyalist hem Erdoğan karşıtı olanları da yok değil. Fakat azınlıktalar. Böylelerine muttali olduğumda gözlerim parlıyor, adeta pamuklara sarasım geliyor. Hülasa, emperyalizme karşı çıkıyorlar ya

Bunlar kaderimiz mi

Arama kurtarma çalışmalarında kimi yanlışların veya aksaklıkların olması "bozgunculuğa" maske yapılamaz. Her şeyden evvel cenaze evinde niza veya şamata olmaz. Enkaz altındaki canlarımız kurtarılmayı, vefat edenlerimiz de defnedilmeyi beklerken "siyaset" yapılmaz. Yanlışlar söylenmeyecek mi Elbette söylenecek... Hele şu enkaz kaldırılsın, yaralar b

Almanlar muhaliflerimizi kıskanıyor

Bunların bir televizyon kanalının elemanı, adeta tırnaklarıyla kazıdığı enkazdan çoluğunu çocuğunu çıkaran adamın burnuna mikrofonu dayayıp, "Devlet yok, değil mi.." diye soruyor. Depremzede, "Devlet de var, hükümet de var, asker de var..." diyor. Lakin bunların elemanı vazgeçmiyor, depremzedeyi ikna etmek için yırtınıyor: "Ama siz bunları hak etmi

Erdoğan'ın verilmiş sadakası varmış

"İstanbul Sözleşmesi" üzerinden Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti'ye karşı muhafazakâr mahallenin gönül bağlarını darmaduman etmeye çalışıyorlardı. Kıyametleri kopartıyorlardı. Erdoğan hükümeti bu yanlıştan dönmezse, aile diye bir şeyin kalmayacağını, sapıklığın meşrulaştırılacağını söylüyorlardı. Gece gündüz susmak nedir bilmiyorlardı. O kadar ki,

Yalı müraisi

Yetişkin iki kızını cezalandırmak için kimi zaman döven, kimi zaman evinin bodrumuna kilitleyen, kimi zaman aç susuz bırakan zalim, despot bir baba. "Yalı Çapkını" adlı dizideki babadan söz ediyorum. Yani, kızlarına hayatı zehretmesine kendince "meşruiyet" bulmuş, kaba saba bir mahluktan. Bulduğu meşruiyet mi Aklı sıra (böyle yapınca) kızları evlen

Muzırlıkta Netflix'i aratmayan yobaz

Osmanlı'nın hakkını teslim etmek için Cumhuriyet dönemini yermek gerekmediği gibi Cumhuriyet'i övmek için de Osmanlı'yı gömmek gerekmez. Hiçbir dönem kusursuz değildir. Zaten insanın olduğu her yerde doğal olarak kusur da vardır. Her dönem kendi koşulları içinde hatasıyla sevabıyla değerlendirilir. Selçuklu da bizim, Osmanlı da, Cumhuriyet de. Kabu

Masanın büyük akıllısı

"Çocuktan al haberi" denir ya, ortamda çocuk yoksa sağlıklı haber kimden alınacak peki Ben söyleyeyim: Ya safderundan ya da akıldaneden. Malum masanın safderununun kim olduğunu tartışabiliriz ama akıldanesini tartışamayız. Açık ara Davutoğlu'dur, yani namı diğer "Yürüyen Liyakat." Akıldane nedir bilmeyen "genç çerilere" sevabıma hülasa edeyim: Herk

Bir hıyar yangını

Üniversiteye yeni başladığımız yıllarda kar ve tipi altında otobüs beklerken soğuktan titremeye başlamıştık. Eşzamanlı önümüzden salına salına geçip giden içlerinde mini eteklilerin de yer aldığı bir grup kız öğrencileri kasteden bir arkadaşımız, "Bunlar üşümüyor mu lan" diye ünledi. Karadenizli bir arkadaş "Onlar yanayiler oğlum, yanayiler" karşıl