Ne yapmalı
Amerikan düşünür Dewey, siyaset mefhumunu genel itibarıyla "sermayenin menfaatlerinin yansımasından ibaret" görmüş ve şöyle söylemişti:
"Siyaset, sermayenin toplum üzerine yansıyan gölgesi olarak kaldığı sürece, gölgenin zayıflatılması esas olanı değiştirmeyecektir."
Dewey'nin bahsettiği siyaset mefhumu, Sanayi Devrimi sürecinde Avrupa'da doğan, zirvesine ise geçtiğimiz yüzyılın ortasında ABD'de ulaşan, ABD'nin küresel hâkimiyetiyle birlikte ise dikta rejimine dönüşen "serbest piyasa" düzeniydi.
Evet, yanlış duymadınız, "serbest piyasa düzeni!"
Bu düzeni adamakıllı fehmedebilmek için "serbest piyasanın" nasıl işlediğini yerel ölçekten önce küresel ölçekte değerlendirmek gerekiyor.
Elon Musk, Çinli elektrikli araç üreticilerinin rekabeti yerle bir etmesinin ve dolayısıyla Amerikan şirketlerinin fişini çekmesinin önüne geçebilecek tek şeyin iktisadi korumacılık olduğunu söyledikten kısa süre sonra Joe Biden, ABD'nin Çinli elektrik araç üreticilerine yüzde 100 oranında gümrük vergisi getirdiğini duyurdu.
Nasıl "serbest piyasa" iyi mi
Devam edelim:
Başını Almanya'nın çektiği AB de hamisi ABD'nin yolundan giderek Çinli şirketlerin çok yüksek sayıda üretim fazlası vererek "rekabette adaleti bozduğunu" söyledi ve benzer gümrük vergileri getirdi.
Hülasa edecek olursak...
ABD, Çin gibi üretime dayalı devasa bir ekonomi serbest piyasa içerisinde rekabet yoluyla kendisinin önüne geçince, gelişmemiş ve gelişmekte olan ekonomilere uzun yıllardır dikte ettiği "serbest piyasa" düzenini rafa kaldırdı.
Aslında bunda da şaşılacak bir şey yok.
Zira ABD, ekonomik gelişim geçirdiği 1850-1950 aralığında gümrük vergileri konusunda en korumacı ülkelerin başında geliyordu. Ne zaman ki kendi ekonomik gelişimini korumacılık yoluna giderek tamamladı ve II. Dünya Savaşı sonrasında kendi dünya düzenini kurdu, o zaman dünyanın geri kalanına "serbest piyasa" nutukları atmaya başladı.
IMF ve Dünya Bankası gibi kurumlarıyla Washington Konsensüsü adı altında "serbest