Yıllar bir gözyaşı olup da kaymış, Nurlu ihtiyarın yanaklarında...

Hayatın manasını bilmeyen avare insanlar; bir yaprağın hafifliği gibiydi. Rüzgâr nereye savrulsa oraya gidiyorlardı... Rüzgâr ve yağmur birlikte olunca kurumuş yapraklar bir bir yerlere düşüyor. Her dalından kopan gazel, bir dönemin kapanışı, yeni birinin başlangıcı, hüznün ise habercisi oluyordu. Hem Aha, hem de bütün insanlık; artık sonbaharını yaşıyordu Hafız Lütfü'ye göre. Mevsimleri, insan denen okunması zor kitabın sahifelerine benzettiği gibi beş vakit kıldığımız namazı da öyle benzetiyordu Sabahı kılan öğleye hazırlık yapıyor, sonra sayfayı çeviriyor ikindi Böylece hayatın her safhasını tek tek yaşıyordu insan. Bir ömür, aynı şeyin tekrarından ibaretti hayat denilen şey. "Yazlarımız var, kışlarımız var" dedi, etrafına bakındı. Yağmur kesilmişti. Farkında olanlar, tek tek kapılarını açıp yarı kalan işlerine dönüyordu. Hayatın manasını bilmeyen avare insanlar; bir yaprağın hafifliği gibiydi. Rüzgâr nereye savrulsa oraya gidiyorlar, bir kuytu köşede çürüyüp topraklara karışıyorlardı. İşte o gibilerin mevsimler ile alakası yoktu. Oysa her mevsim, aklı olan herkesi âdeta ikaz ve de ihtar ediyordu ama duyan kulak, gören göz bulmak kolay değildi. Yıllar bir gözyaşı olup da kaymış, Nurlu ihtiyarın yanaklarında. Yapraklar saçını yerlere yaymış, Sonbahar ağlıyor ayaklarında Sızlıyor ufkunda bir kızıl yeri, İçi karanlıklarla dolu gözleri; Alnında akşamın ince kederi, Sessizliğin sırrı, dudaklarında Yanan kâğıtta küçük bir satır, Yazı gibi akşam onu karartır, Artık o, silinen bir hatıradır, Bu ıssız bahçenin uzaklarında Böyle dile getirmiş Üstad Necip Fazıl sonbahardaki ihtiyarın hâlini Hasretlik insanı nasıl hâlden hâle sokuyordu ki; "Tamam öldük, bittik, tükendik artık, hiç çarem kalmadı, umudum kesildi, dediğimizde ise karçiçekleri gibi yeniden buzlar altından kök salıp tomurcuğa