Güneşli olsa da hâlâ soğuk kışı yaşayan bir gün vardı...

İbrahim Hakkı Hazretleri ne buyurmuştu: "Malınla cömert, sırrınla cimri ol ki, mal veren aziz, sır veren zelil olur" Kaderle olmaz pazar, En doğru yoldan azar, Dışına onlar sızar, İçinde her ne varsa. Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri ne buyurmuştu "Malınla cömert, sırrınla cimri ol ki, mal veren aziz, sır veren zelil olur" Aksakallı pir koca, İsmi olsa da hoca, Boşa gitmesin hacca! Eğer bir kalb kırarsa. Mektup elinde ancak çok düşünceliydi antikacı Hasan Efendi. Hareketleri kontrol dışı; bir elindeki defter kâğıdına, bir odasının tavanına, duvarlarına bakıyor. O, aslında iç âlemine bakıyordu da bir şeyler göremiyordu. Sağır işitmez sözü, Gece sanır gündüzü, Kördür kâfirin gözü, Küfrü, imân sanırsa. Uzun zaman bulutların arkasına saklanan güneş, bugün odanın içini olabildiğince aydınlatmıştı. Her şeyiyle hayatının mühim bir yol ayrımında olduğunu yakinen yaşıyordu. Yaşıyordu ama kendini de yalnız hissediyordu hislerinde. Tam donanımlı evinin ve odasının açık kapısından kimse girmeyecekti, onu çok iyi biliyordu. Zaten o da beklemiyordu. Sadece bundan sonra ne yapmasına karar vermesi lazım geldiğini düşünüyordu. Oysa yardım kararını zamanında ve oldukça isabetli verdiğinin farkındaydı yine de hesaba katmadıkları çıkar, mâni olanlar olabilir endişesinden kurtaramıyordu kendisini. Bundan sonra darda kalmış olanlara hem yardım yapabileceğini sanıyor hem yapamayacağını. Daha çok da yapamayacağının endişesi vardı içinde. Bu yüzden oturduğu kanepeden kalkmak istiyor ama kalkamıyor yani kalkmak için kendinde kuvvet bulamıyordu. İnsanlara yardım fikrinden vazgeçip kalkarsa bir huzursuzluğu sırtına yüklenmiş ve onunla öyle kalkmış olacaktı. Onu biliyordu; yapması gerekeni yapmadığında veya yapmaması gerekeni yaptığında içini bir nevi oyar dururdu "Niçin yaptım, niçin yapmadım" diye. Vakit, mal, imkân cimriliği veya israf yapıyormuşçasına mesuliyetini yerine getirmemek, vicdan azabı gibi bir şeydi ona göre. Saatlerce içinde bu burgulu çivinin dönüp durmasına