Çekirdek aileydik, farkında olmadan geniş aile olduk...

İki villayla başlayan yerimiz mahalleye kadar büyüdü. Resmiyette ismi "Tepe Mahallesi" olsa da çocuklar "Bizim Mahalle" adını koymuşlardı.

Bizleri yoktan var eden Yaratıcımıza karşı daima muti ve mütevâzıolmalı, kendimizi ihtiyaç, fakr-u zaruret içinde görüp her hâlükârda Rabb'imiz karşısında boynu bükük, eli bağlı bir köle gibi olmalıyız. İşte, kulun kendi noksanını bilmesinden daha büyük bir irfan ilim yokturdaki incelik de bu olsa gerekti.

Gece gündüz Nefise Doktor'umla beraberdik. O da temiz karakterli, namazında niyazında bir meslektaşıyla dünyaevine girmiş, aynı minvalde çocuk ve torunları olmuştu. İki ayrı evde bir aile gibiydik. Çocuklarımız birlikte büyüdü abi kardeş misali. Çekirdek aileydik farkında olmadan geniş aile olduk. Bayramlarımız, tatillerimiz kalabalıklarla ne keyifli oluyordu. İki villayla başlayan yerimiz mahalleye kadar büyüdü. Resmiyette ismi "Tepe Mahallesi" olsa da çocuklar "Bizim Mahalle" adını koymuşlardı.

Hayat hep arzu ettiğim şekilde gitmiyordu. Bir yerden sonra çözülme başlıyordu. Daha önce de dile getirmiştim canım anneciğim ve muhterem babacığım elveda edip ayrıldıkları bu fâni dünyada hiç yaşamamış gibilerdi. Geriye kalan bizlere "Sıra sizde" diyerek büyük ders vermişlerdi aslında.

Ölüm en büyük hakikatti. İnsana aklını başına getiren ondan daha büyük ibret alınacak bir şey yoktu. Bütün dehşetiyle kalbimde hissediyordum sıranın bana geleceğini. İpe sapa gelmez nefsimin en ağırına giden hadiselerden en büyüğüydü ölüm. İsyan, hata, kusur yapmaya kalktığımda"Toprağın altı da var, hesap var!"diye söyleyince tırsıp kalıyordum. Onun hile ve desiselerini bir ben bilirdim. Bana ne pöstekiler saydırmıştı.

Neyse o mevzulara girmeyeyim yoksa ne kitap biter, ne kâğıt kalem dayanır

Bizim Mahallemizde herkes de aşağı yukarı benim gibi düşünüyor, öyle inanıyordu.

Neredeyse ilk zamanlar her yaz Erzurum'a gittik, niyetimizi düzeltip sıla-i rahim yaptık. Hatta Palandöken eteklerinde birkaç ailenin rahat kalabileceği geniş bir ev bile edindik. Dadaşlarla dostluklarımız çok kuvvetli oldu. Biz onları, onlar da bizleri çok sevmişti. Erzurum peynirine, cağ kebabına, ayran aşına, kadayıf dolmasına, ketesine ve diğer isimlerini tek tek sayamayacağım mahallîyemeklerine çok alışmıştık. Onlarsız sofraya oturduğumuz nadirdi. Her ziyaret dönüşü kışlık yiyeceklerimizi de alıp geliyorduk ve hayatın böyle devam edeceğini sanıyorduk herkes gibi.