"Oğul sakın korkma! Aldırma! Ben duâya, sen yoluna"

Birilerinin "Bak anacığını gözü yaşlı bırakmış, ailesini alıp keyif yapmaya gidiyor" demelerinden çekiniyordu. Hafız kendi kendine "Bu şekilde görseler kim bilir ne derler" diye söylenirken ata yadigârı tandır başı kapısının çıt diye açıldığını, birinin dışarı çıktığını fark etti. Kendi dünyasından, hayallerinden kopmamak için dönüp bakmadı, lakin fazla sükûnetten dolayı meraklandı da... Hafif geri döndüğünde ne göreydi iyiydi Duvar dibinde istirahat için kadınların oturduğu taşların önünde biri upuzun uzanmış yatmıyor mu Daha bir iki hafta önce, gece vakti kamyondan inip karşılaştığı durum aklına geldi. "Yine anacığım olmasın O zaman sevinçten bayılmıştı, şimdi ayrılık heyecanından mı ne kendinden geçmiş olmalı" diye düşünerek bir tuhaf oldu... Gayet zarif, zayıfça olduğundan uzun boylu görünen, her gün boz ihramıyla dolaşan, seferberlik yaşamış, kıtlık, fukaralık görmüş, çok zor şartlarda üç oğul, iki kız çocuğu büyütmüş, birini taze gelinken toprağa vermiş, evinin direği kocacığını en olgun yaşta kaybetmiş çilekeş kadının sinirleri iyice zayıflamıştı. Tek başına damda beklerken böyle bir durumla karşı karşıya olmaktan mı ne heyecanlandı, fena korktu. Birilerinin görüp "Bak anacığını gözü yaşlı bırakmış, ailesini alıp keyif yapmaya gidiyor" demelerinden çekiniyordu, korktuğu başına geldi. "Ya Rabbim her şeyin hayırlısını ver..." diye duâ ederek yanına vardı. Elini, başının altına yastık gibi koymak için başını kaldırır kaldırmaz; "Oğul sakın korkma! Aldırma! Ben duâya, sen yoluna" deyip doğruldu. Kalkıp gidecek hâli kalmamıştı. Kafası allak bullaktı, aklı fikri; Verintaplılara verdiği sözlerinde, gözleri canı gibi sevdiği anacığındaydı. "Ana hiç üzülme! Verintap nere ki Aha şu Topyolu'nun bu tarafı. Sık sık gelirim. Hatta alır götürürüm de... Sen nasıl istersen öyle yaparız. Yeter ki üzülme... İstanbul değil ki çaresiz olalım. Rabbim başka bir sıkıntı vermesin..." dedi, anacığını teselli etmeye çalıştı Hafız