"Maşallah, baş imam olmayı çoktan hak etmişsin sen..."

"Ben Sağır Hocanın mahdumuyum. Babam babanı çok iyi tanıyor. 'Onun oğluysa gözü kapalı kabul ederim' dedi." Sabah kısa moral bozukluğundan sonra gün boyu yaşadıkları, ailesiyle birlikte olma sevinci, her şeye değerdi. "Hayata kaldığım yerden başladım" deyip araba sahipleriyle sohbete devam ediyor, çocukların ortalığı çınlatan sesleri, onu da keyiflendiriyordu. "Ah hocam, seni bulduğumuzda minarenin dibinde biriyle konuşuyordun. 'İstanbullu hoca bu' deyip hemen tanıdık. Sen ise bize baygın bakıyordun" dedi çimenlerin üzerine oturmuş olan Kadir Efendi. Sorgulayan gözlerle etrafına bakındı. Her şey yolunda gitse de zihni pek bulanıktı. Kendine gelmekte güçlük çekiyordu. Yol arkadaşlarının gülen gözleri üzerindeydi hep, duyacakları nasihatleri merak ettikleri belliydi. Dakikalarca onlarla konuştu, daha doğrusu vaaz, nasihat etti. Ve hepsi sırayla elini öperek gözenin başına gitmek için müsaade istediler. Hâlâ nerede olduğunu idrak edememişti. En sona kalan, kulağına eğilip usulca fısıldadı: "Ben Sağır Hocanın mahdumuyum. Babam babanı çok iyi tanıyor. 'Onun oğluysa gözü kapalı kabul ederim' dedi, beni gönderdi. Hatta sıkı sıkıya da tembihledi. Hocayı bizim köye gelmekten vazgeçiren, caydıran falan olursa sakın gevşek davranmayın, onu almadan geri dönmeyin!" diye de sıkı sıkıya tembihledi. Baş imam olmayı çoktan hak etmişsin. İnşallah giydiğin cübbeye layık olur, komşu arasında ayırım yapmamaya dikkat edersin!" Dostça söylenen sözler, gözlerinin önüne Aslanpaşa Camiindeki o günü getirdi. Bakışları ağır ağır vücuduna, oradan da çocukların oyunlarına döndü ve hafızlık yaptığı günler canlandı gözlerinin önünde; cemaatin önünde ezber okuyan arkadaşının unutmasını, anacığının kopardığı acı çığlık, misafir odasının soğuk duvarlarında yankılanmıştı Bir ömür hatıralarıyla, dünyadan bihaber evlatlarının yanına geldi. Büyük mahdumu Abdülkadir babacığına yaklaşarak: -Baba! İd'deki