"Kalbimde rahatlık, ruhumda ise ferahlık had safhadaydı"

Şehadet getirerek ruhumun ihtiyacını gidermiştim ama hâlâ eksiklerim vardı. İslâmiyet hakkında hiçbir şey bilmiyordum...

Türk kızı Toleuzhan:

- Maalesef "melek" tasvirleri hep güzel kız olarak çiziliyor.

- İşte o yanlış. Meleklerde erkeklik dişilik olmadığı gibi günah da işlemezler, yalnız Allahü teâlânın emirlerini yapmakla vazifelidirler. Peygamberlerin sıfatlarını, mesela, yalancı olmadıklarını, hiç günah işlemediklerini bilmek, diğer şartlara da, bildirildiği gibi inanmak lazımdır. Bunlardan biri noksan olursa, o îmân geçerli olmaz. Bütün bu şartlara inandıktan sonra, Kelime-i şehadeti söylemen, hem de kalpten söylemen lazım. Bunun da dört şartı vardır:

- Nelermiş

- Bir; dille söylerken, kalbin hazır olması lazım: Kalb hazır olmadan yani ne söylediğinin farkında olmadan, rastgele Kelime-i şehadet getirmek geçerli olmaz. İki; mânâsını bilmek lazım: Kalb hazır, fakat ne söylediğini bilmiyor, bu da geçerli olmaz. Kendisinden başka ilah olmayan Allah'a ve onun Resûlü Muhammed aleyhisselâma inandığını bilmesi şarttır.

Üç; hulus-i kalble söylemek: Kalb hazır, ne söylediğini de biliyor, fakat ihlâslı değil. Söyle dedikleri için, şaka veya bir menfaat için, yani inanmadığı hâlde söylüyor. Bu da geçerli olmaz. Hakiki mânâda inandığı için, gerçekten inandığı için söylemesi gerekir. Dört; hürmetle söylemek: Bunların hepsi tamam, ama saygısızca, hiç ehemmiyet vermeden, önemsemeden, 'Bu Müslüman olmak da neymiş' dercesine, tazim göstermeden, alaylı bir şekilde söylemek de geçerli olmaz.

- Aynen dediğin gibi yapmaya hazırım!

- Hay maşallah! Kelime-i şehadetin dört şartına uyulsa da, hubb-i fillah, buğd-ı fillah yoksa, yine îmânı geçerli olmaz. Yani sevdiği de, sevmediği de, Allah için olmalı. Bu, îmânın esasıdır, temel şartıdır. "Allah için seven, Allah için buğzeden, hakiki yani gerçek îmân sahibidir" hadis-i şerifi, bunu açıklamaktadır.