"Etem Baba, gözünüzden de bir şey kaçmıyor maşallah..."

"Hocam rengin değişiyor sık sık, bazen kızarıp bazen bozarıyor! Bir sıkıntın mı var" Neler akıllarına gelmiyordu ki.. İstanbul'dan yola çıkan toplar, dağların tepelerine yakın göğüslerini aşarak buralara kadar geldiklerini duymuşlardı. Şanlı ecdada Fâtihalar gönderildi, Mozo'nun yurdundan devam etti, Yurtların gölünden de Ziyaretin başına geldiler. Ne zaman, nasıl şehid oldukları tam bilinmeyen kabirlerin başında Fâtihalar okundu, öğle namazları kılındı, daha önce okunan yüz bir hatmin de duası yapıldı. Tekrar yola çıktılar. Hava güzel, etraf envaiçeşit çiçeklerle bezeli olsa da geç saatlere kalmak istemiyorlardı. Kuzuça'nın başına gelip tepeden aşağıya doğru Kordede'nin göllerini seyretti, Eğri gölün kıyısından Suçıkan'a, Dede Çayırına, ormanı aşarak Zakir'in değirmenine, oradan da çayı takiben Kısa Yusuf'un, Külahların, Abdi'nin değirmenlerinden Öküz gölüne ve sabah başladıkları Davulveren'e geldiklerinde vakit ikindiyi geçiyordu. Karaağaç gölünde abdestler tazelendi, cemaatle namazlarını kılıp köye vardıklarında dolu dolu bir gün geçirmenin huzuru okunuyordu güneş yanığı yüzlerinde Vedalaşırken Etem Baba, Lütfü Hocanın duyacağı şekilde; - Hocam rengin değişiyor sık sık, bazen kızarıp bazen bozarıyor! Bir sıkıntın mı var - Etem Baba sizin gözünüzden de bir şey kaçmıyor maşallah. - Tecrübe hocam, tecrübe! Hayırdır nen var - Ya nasıl desem Sabahtan beri gülüp söylesem de idrar yapmakta zorlanıyorum Etem Baba... - Hım! Taş düşürüyor olmayasın - Bilmem hiç başıma gelmedi. - Ağrın, sızın var mı - Zorlanırken biraz sızı var ama normalde yok. - O zaman seninki taş değil hocam. Taş olsaydı ağrıdan nefes alamazdın. - Başka ne olabilir ki - Yarından tezi yok doğru İd'e. Ben de seninle geleceğim. Atlar köydeyken bu işi kökten halledelim. - İd'de ne yapabilirler ki Hekim, hastane - En azından fikir alırız, doğru Erzurum. Ben muhtarımız Hasan Ağadan, cemaatten müsaade alırım, sen merak etme... Harap peyler, zayıflamış ve çürümüş eski zaman kalıntıları gibi sert