Ragıp Karadayı

Türkiye

"Şoförlüğü kolay sanıyorlar, yaşayan bilir ağabey!.."

Liskâv'ın dar ve çok meyilli eğrilerini âdeta dura kalka indiler ama Dursun'dan çok Lütfü Hoca yorulmuştu! Anacığının elini öptü, evdekilerle vedalaştıktan sonra hiç tanımadığı, bilmediği bir iş ve yine tanımadığı bilmediği insanlarla muhatap olmak için sefere çıktı. "Bekle Erzurum..." dedi. Kutumar'ın rampayı tırmanıp zirveye çıktıklarında kesif

"Rabb'im müsaade ederse Erzurum'a gideceğim emmi"

Amcazadesi Dursun Karadayı'nın yeni aldığı kamyonuyla Erzurum'a gidebileceğini duyunca hazırlığını hızlandırdı... Lütfü Hoca: - Abdullah Emmi! Dedim ya, bazen akıl, izan duruyor! Nasipte varsa, olmayacaklar oluyor ve yapacağın bir şey kalmıyor. Koçkanslılar beni nerede görse; "Bak Lütfü Hoca, Verintap'tan çıktığında hemen bize gel! Gönüllü talibiz

Çok çevik olmasından dolayı "Cirit Osman" diyorlardı ona!

O akşam ev doldu boşaldı. Herkes Verintap'tan ayrılmasını merak ediyordu. O ise içindekileri sayıp döktü... Genç, hızlı, atletik yapılıydı. Boş vakitlerinde berberlik yapardı. Şafak sökmeden uyanır, sabah ezanlarında tarlasında, çayırında bulunurdu. Köy yerinde lakap takmak pek meşhurdur ya; Çevik, çok hızlı hareket etmesinden dolayı ve bir de, "İ

İncinme dostunun doğru sözüne doğru söz insana batar demişler!

Aslında bu mayıs ayında her taraf ılık bir havayla püfür püfürdü. Yanan biri vardı, o da Lütfü Hocaydı. Lütfü Hoca: - Meselâ; bugünkü benim seyr-ü seferim gibi. Toprak, ayaklarımın altında, bir tandırın kıvılcımları gibi sert ve sıcaktı. Aslında değildi de bana öyle geliyordu. Güneş denilen ağır ve büyük ateş küresini, omuzlarım üzerinde, tek baş

"Hasan Baba hazretlerinin de duâsını almak niyetindeyim..."

"Hayırlı olsun Lütfü Hocam. İnsanların çoğu ne yaptığını bilmiyor. Eğer biliyorlarsa, peki kabahat kimin" Lütfü Hoca: - Şahbender Efendi! Sizi yeni tanımıyorum ki alınayım. Aile dostumuzsun, hem kaç senedir muhtarımızsın... - Emin Deden adaletli, dosdoğru bir büyüğümüzdü. Siz de adil hareket etmişsiniz. Koçkans'a göçleri göndermeseydin, kesin bura

"Tepemden de kaynar sular dökülmüş gibi oldum!.."

"Hafız oğul, biz de bu durumları bildiğimizden senin köyümüze imam olmanı istemedik. İşte yakinen gördün..." Lütfü Hoca: -O vaiz efendiye dedim ki: "Bu yatsıdan sonra, Ramazan-ı şerif yaklaşıyor diye oruç tutmanın farzlarını, orucu bozan şeyleri öğretecektim. Cemaat biliyor mevzuyu. Suallerle de geliyorlar. Siz de o mevzuda vaaz verseniz nasıl olu

"Ne oldu da Verintap'tan çıktın"

"Senin çocukluğunu biliyoruz Lütfü. Vuslat Beyle az mı bacalardan kovduk!.." Hâl hatır, çoluk çocuk soruldu, öğle namazına camiye gitti. Bütün cemaat, çoğu çocukluk arkadaşı, hısım, akrabaları etrafını sardı. Niçin geldiğini sordular. O da her şeyi olduğu gibi anlattı. Başkalarından duyunca, gayr-i ihtiyari ilaveler oluyor, ya da noksan anlatılıyo

Yüzüne kederli, oldukça hüzünlü bir ifade hâkimdi

Ne yapsa etse onu bertaraf edemiyordu. Çok sıkıntılar çekmişti lakin böylesini ilk defa yaşıyordu. Oldukça sarsılmıştı. Büyük, duru, çivit mavisi sema bulutsuz sayılırdı. Çayır çiçeklerinin kendisine kadar gelemeyen güzel kokularını içine çekmek için derin soluyordu. İnsan bir gecede zayıflar mı Lütfü Hoca kendini öyle hissediyordu. Avurtları çökm

"Hocam İd'in çayı fena coşmuş, sakın oradan geçmeyin!.."

Vedalaşıp ayrıldıktan sonra, sohbetin tesiriyle mi ne üzüntüsü biraz hafiflemişti. Küçük, bulanık akan çayı geçti. Lütfü Hoca: - Estağfirullah! Bize mezarı hazırlama vazifesi verdiler. Kazma, kürek alarak geldik, kabir yeri aradık, boş olduğundan emin olduğumuz şimdiki yeri seçip kazdık. Tam kabir boyu inmiştik ki, bir delik açıldı. "Hayırdır" diy

Şekerli'ye doğru yol alırken aklına neler gelmiyordu ki

Lütfü Hoca, insanların kalpten ağladıklarını görünce fazla dayanamadı, doru ata atladığı gibi ver elini Aha Lütfü Hoca, çok iyi ettiğine inanıyordu Mahmut Efendinin tavsiyelerine uymakla. "Ne de olsa insanız ve nefsimiz bir yerde kendine pay çıkarıyor. Onun şerrinden kurtulmak kolay olmuyor" diye düşünüyordu.. Eve geldiğinde her şey toplanmıştı. "