Bir veli toplantısının düşündürdükleri

Anne olalı beri okul konusuna taktım ben. Aslında çocuk olalı beri takmalıydım.Hayatımın 4-22 yaş arası 18 yılı, hemen hemen her gün, sorgusuz sualsiz okula gittim ben.Çoğunu büyük bir sıkıntı, ilgilenmediğim konulara katlanmak ve etraftaki çocukların dalga geçmesi olarak hatırlıyorum.Üniversiteye doğru iyileşti biraz her şey. Neyi sevdiğimi daha iyi biliyordum.Anlatılanlardan daha çoğunu merak ediyordum ve dalga geçilme sıklığı hayli azaldı, hatta sıfırlandı diyebilirim.Yine de uluslararası ilişkiler ve politika ne kadar benim meşrebimdi orası tartışılır.Ortaokulda bize bestelerini gitarla çalan İngilizce öğretmenimi, lisedeki edebiyat öğretmenimi ve üniversitede de birkaç öğretmenimi saymazsak, öğretmenler de bende bir iz bırakmadı.Hele eve gelen ve benim piyano çalamayacağımı söyleyen (ve muhtemelen müziğe de yeteneğim olmadığını düşünen) müzik öğretmenlerini de bunlara katabilirim. Zar zor geçti bitti 18 yıl.Boğaziçi'ne girerken, "Buradaki her şeyi unutacaksınız, İngilizce ve kendine güven kalacak" diyen bölüm başkanı da haklıydı.İngilizce okuyabildiğim için, okuyarak kıyıdan uzaklaşabildim.Boğaziçi'nin iyi bir bölümünden mezun olmak da, kendime güvenimde rol oynadı.Yine de "Okul konusu, nasıl olmalı acaba" sorusu beni hep dürttü kolumdan.Sonra oğlum oldu ve okul konusu en baştan açıldı. 6 yaşla birlikte en başa dönmüş gibi oldum ben de.Geçenlerde bir podcast'ta, dilbilimci Prof. Gülşat Aygen'i dinledim.Okullarda, öğrenmenin nasıl eğlenceli bir şey olmaktan çıkarıldığı sorulduğunda, "Bizim eğitim sistemimizin sakatlığı, bilen birinin bilmeyene bir şeyleri aktarması olarak algılanmasından, dinleyenin de aynısını geri tekrarladığında öğrendiğini sanmamızdan, bunu bir de not verme sistemiyle baskı aracına dönüştürmemizden dolayı hiçbir şekilde, eğlenceli olmayı bir kenara bırakın, verimli de değil. Öğrenmek zevkli bir şey, bunun için de merakın tetiklenmesi gerekiyor. İnsanlar özgür olduklarında ve merak ettiklerinde öğrenirler" yanıtını verdi.Gittiği okul, asi ruhunu icra edebildiği bir yermiş şansına.Bu cümleyi çok sevdim. Asi ruhunu icra edebildiği bir yer.Kaçımız ya da hangimiz, asi ya da değil, ruhumuzu icra edebileceğimiz yerlerde bulunduk6 yaşımızdan itibaren, kafamızı yukarı kaldırıp, her şeyi bizden iyi bildiğini düşünen bir otoriteyle iyi geçinmek ve dediklerini mümkün mertebe tekrarlayabilmek için yırtındık durduk.Ama zaman değişiyor. İyi ki de öyle. Şimdi bakıyorum, bugünün öğretmenlerinin yaklaşımları bambaşka.Çocuktan da öğrenen, onunla beraber soruya cevap arayan, kendisi de henüz hayat öğrencisi olan öğretmenler yetişiyor.Bence eğitimin sıkıcı ve çetrefilli yollarından geçmiş bir nesil, üzerindeki o tozlu kalın kabuğu atıp, çocuklar gibi şen olabilmeyi ve merak ettirerek öğrenmeyi deniyor.Oyunla, soruyla, sabırla. Megafonlardan ders anlatarak değil, mikrofonu çocuklara da tutarak.Şimdiki çocuklar daha şanslılar bu açıdan. Çocuğa bakışta bir yenilenme oldu.Geçen hafta oğlumun veli toplantısı vardı.Okula gittik, tam oğlumuzu (7,5 yaşında) eve uğurlayacağız, öğretmeni dedi ki, o