Fransa'nın eli ayağına dolanmış

Fransa'nın terör örgütü PKK'ya kucak açmış olması Kürt sevgisinden kaynaklanmıyor. Irak'ta, Suriye'de, Lübnan'da kaybettiği 'etkinliğini', gayrimeşru bir örgüt üzerinden korumaya çalışıyor. Irak ve Kuzey Irak'taki meşru Kürt yönetimi üzerindeki etkinlik ABD'de. Suriye, Rusya ve İran'ın kontrolünde. Lübnan'da belirsizlik var ve gelecekte de Fransa'nın belirleyici olmayacağı açık. Paris, PKK'yı kullanarak bölgeye tırnağıyla tutunmaya çalışıyor. Aynı 'tırnağıyla tutunma' çabası Afrika için de geçerli. 1900'lerin başında Batı Afrika'da 10'dan fazla sömürgesi bulunan Fransa, adım adım o topraklardan çıkarılıyor. En son Mali, Cezayir ve Nijerya'da Fransa karşıtı gelişmeler, 'çıkarılma' sürecinin hızlandığını gösteriyor. Fransa böylesi bir durumla ilk kez karşılaşmıyor. Ve daha öncekilerde olduğu gibi, 'dış topraklarda kaybetmesi' içeride siyasi kriz yaratıyor. Fransa, 2. Dünya Savaşı'ndan sonra Uzakdoğu ve Cezayir'deki isyanlara karşı başarısız oldu, içeride siyasi karışıklık başladı, generaller darbe tehdidinde, hatta girişiminde bulundu; 4. Cumhuriyet yıkıldı. Savaş kahramanı Charles De Gaulle işbaşına getirildi, yarı başkanlık sistemine geçildi, 5. Cumhuriyet kuruldu. De Gaulle yönetiminde önce Gine, ardından Cezayir bağımsızlığını kazandı. Yine Fransa içinde karışıklık çıktı, Cezayir'deki Fransız askerleri Paris'in kararına direndi, Fransız aşırı sağcıları De Gaulle'e suikast düzenledi; bazı generaller darbe girişiminde bulundu. 70'lerden itibaren Fransa, siyasi ve ekonomik çıkar bölgelerini daha çok diplomasi ve yerel güçlerle işbirliği ile elinde tutmaya çalıştı. Hem Kürtlere kimlik vermeyen Suriye yönetimi ile hem de Irak'ın kuzeyindeki Kürt aşiretleri ve PKK terör örgütü ile 'iyi ilişkiler' bu dönemlerde gelişti. 1981'de başlayan 15 yıllık François Mitterrand döneminde bu politika Fransa'yı bölgede güçlendirdi. Ancak 2003'te ABD'nin Irak'ı işgaliyle birlikte Fransa'nın Irak'ın kuzeyindeki etkinliği ABD lehine zayıfladı, 2011'de Suriye'de başlayan iç savaştan sonra da Rusya bu ülkede inisiyatifi ele geçirdi. Bölgede sadece Lübnan'da etkinliği kalan Fransa, istikrarsızlık içindeki ülkede bir varlık gösteremedi ve ilişkiler soğudu. Fransa bütün bunlara karşı, 2011'de Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy yönetiminde, Libya'ya saldırarak hem 'güç gösterisi'ne girişti hem de sonrasında yeniden Afrika'ya yerleşme hesabı yaptı. Ancak, başarılı olamadı, Libya'yı iç savaşla karşı karşıya bıraktı. Fransız siyaseti karıştı, Sarkozy iktidarı kaybetti, yolsuzluklardan yargılandı. Ardından, François Hollande, ABD ile birlikte Suriye'ye bir askeri harekat planladı; ancak Obama'nın Kongre'yi bahane ederek çekilmesi üzerine yapamadı. Hollande da, 'en etkisiz cumhurbaşkanı' olarak, siyasi kariyerine veda etti. Yukarıda belirttim, bugün de Fransa dış dünyada hem askeri hem diplomatik olarak etkinlik kaybetmeye devam ediyor. Hatta AB içinde de... Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, ilk seçildiği dönem Almanya Başbakanı Angela Merkel'in 'ön açmasıyla' üstlendiği 'siyasi liderlik' konumunu sürdüremedi. Kovid salgını ve Rusya-Ukrayna savaşıyla ortaya çıkan zorluklara karşı politika geliştiremedi. Yukarıda belirttim; Afrika'dan çıkarılma süreci de giderek hızlanıyor. Libya, Akdeniz ve Suriye'de Türkiye'ye karşı giriştiği bütün 'çıkar savaşları'nı kaybetti. Ve bizim için en güncel olanı; Suriye'nin kuzeyine geçirdikleri son 'tırnak' olan PKK terör örgütü de Türkiye'nin yeni ve 'bitirici' bir terörle mücadele harekatıyla karşı karşıya. Fransa, bir kez daha 'ülke dışındaki çıkarlarını kaybetmenin ülke içinde yarattığı kaos'la karşı karşıya. Aşırı sağcılar içinden giderek daha fazla 'faşist saldırgan' çıkıyor. 'Kullanılan' terör örgütü yanlıları da giderek 'iç terör' aktörleri haline geliyor. Bu sadece kaosun sokaktaki görünümü. Asıl kaos 'yetkili ve etkili' kurumlarda. Siyasi iktidar, askeri, istihbari ve diplomatik kurumlar süreçleri doğru analiz edemiyor ve yönetemiyor. 'Sivil' olması gereken medya bile 'resmi' kaosun dışında bir bakışa sahip değil. Politikalarını gözden geçirmek yerine, gerçeklerden kaçmak için bahane olarak kullanacakları bir 'düşman' arıyorlar. Yarattıkları faşistin, içlerine aldıkları terör örgütünün yaptıklarını sorgulamak yerine, Türkiye'ye saldırıyorlar. Akıllarında hala şunlar var: Afrika'da Fransa'dan uzaklaşan ülkeler Türkiye'ye yaklaşıyor. Libya, Fransa'nın başlattığı kaostan, Türkiye eliyle kurtuluyor. Lübnan, istikrar sağlayıcı olarak Fransa'yı değil, Türkiye'yi görüyor. Suriye'nin kuzeyinde desteklediği PKK, Türkiye tarafından işlevsiz hale getiriliyor. 2018 sonunda ABD'nin Irak'tan asker çekme kararı açıklandığında, Fransız medyası, "Kürtler ABD'den doğacak boşluğu Fransa'nın doldurmasını bekliyor" başlıklı haberlerle dolmuştu. Ama öyle olmadı. Fransa hem saldırgan hem yanlış hedefe saldırıyor. Fiili olarak da, mecazi olarak da... Macron, "Rusya-Ukrayna arasında barış olacaksa, masada sadece Türkiye ve Çin'in olmasını istemiyorum" derken, doğru bir noktayı işaret etti ama yanlış cümle kurdu. Türkiye'ye karşı 'olumsuz' bakışını gösterdi. Oysa aynı cümle, "Türkiye ve Çin'in yanında Fransa (veya Avrupa) da olmalı" diyebilirdi. Zira, Fransa'nın ve Avrupa'nın çıkarı; Rusya'ya ambargo uygulama kararına uydukları, Rusya'dan almadıkları doğalgaz ve petrolü satın aldıkları ama gümrük vergileriyle cezalandırıldıkları ABD'nin güdümünde olmakta değil... Aksine, Türkiye'nin güçlenen varlığıyla barışmak ve Türkiye ile birlikte 'eşit ve adil ortak' olarak çalışmakta... Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Fransız mevkidaşına "Afrika'da size yardımcı olabiliriz" derken alay etmiyordu...İSVEÇ AYDINLANDIİsveç Dışişleri Bakanı Billström, Ankara ziyaretinden sonra, A.A.'ya röportaj verdi, "İsveç, Türkiye'nin terör konusunda karşı karşıya olduğu problemler hakkında daha fazla aydınlandı" dedi. Ve şu ifadeleri kullandı: "Yeni hükümet, PKK'ya karşı akıllıca bir politika uygulayacak. 1 Ocak'ta yürürlüğe girecek anayasa değişikliği ile terör örgütüne katılım, destek toplamak ya da örgütü güçlendirmek suç haline gelecek. 7 Mart'ta da Meclis'e sunacağımız yasa tasarısıyla İsveç Ceza Kanunu'nda yeni bir suç oluşturacağız. Topraklarımızda terörist aktivitelerin tanıtımını ve propagandasını yapmak, bayraklarını sallamak da dahil suç kabul edilecek. Bu işi Türkiye ile el ele yapıyoruz. Türkiye'nin