Aylardan Kasım'dı!

Burcu Aktaş'ın "hastane sonrası" Selim İleri'yle yaptığı mülakattan meydana getirdiği, ikisinin imzasıyla çıkan ve "Düşüşten Sonra" adını verdiği kitap dokunaklı, yaralayıcı bir kitaptır. Gece uyumadan önce aldım elime, sonra uyuyamadım, binlerce iğne battı her yerime, uykum kaçtı. Ölüme yaklaşmış bir yazarın yazı serüvenine, hayatına, kırgınlıklarına, kırdıklarına, yazının sağaltıcı gücüne, memleket aydınına, ölüme, yazar şair arkadaşlarının son anlarına, yalnızlığa dair iç dökmesi öyle sahici, öyle içten ki, her anı, her dokunuş bir çekiç olup iniyor sizin de kalbinize. İnme inmiştir yazara, o inme sonrası anlattıkları sizin de beyninize iniyor, kalakalıyorsunuz. O kadar kırılgan, o kadar narin bir yazardır ki Selim İleri incitirim diye yanından geçmeye korkuyor insan. Meğer kimleri kimleri kırmış Ne çok yazar arkadaşının kalbini parçalamış, ne çok insanı küstürmüş kendisine Ama kitabı okurken beni şaşırtan bunlar olmadı, asıl şaşırtıcı olan bütün yaptıklarından dolayı duyduğu o samimi pişmanlık oldu. İncittiklerini bir bir sayması, her şeyi olduğu gibi itiraf etmesi, yaptığı şeylerin ne kadar kötü şeyler olduğunu idrak etmiş olması ve bunları dillendirmesi Kalbe dokunan büyük bir açık yüreklilikle hem de Ne büyüklük! İnme indikten sonra hastaneden çıkıp eve gelince, iki gün boyunca Türk şiirinde ölüm bahsine takılır Selim İleri. Yahya Kemal'i pek "hissetmediğini" söyleyerek başlar bu bahse Sahi; Selim İleri gibi hayatını materyalist mi, pozitivist mi, seküler mi (şimdi "muallakta kalmış bir insan" olarak nitelendiriyor kendini) desem bir "inançla" geçirmiş solcu yazarlar neden Yahya Kemal'i "hissetmezler" Hadi Yahya Kemal'in tutarsızlıkları, kokmaz bulaşmaz tavırları, otorite karşısındaki duruşu falan deyip bir parça Yahya Kemal'i sevmemelerine bir mazeret bulalım, bulalım da peki, "şiirde aradığını romanda bulan", Türk edebiyatında bütün zamanların en büyük romancılarından birisi mertebesine ulaşmış "garibim" Ahmet Hamdi Tanpınar'dan ne istediler Ona karşı tertiplenen "sukut suikastine" ne demeli peki Yahya Kemal'le ilgili sorunun cevabı Şule Gürbüz'ün bir metninde çıktı karşıma. Ona göre Yahya Kemal muhafazakarlarla yan yana gelecek bir şair değildir aslında. Yaşadıklarıyla, görüp geçirdikleriyle, hayata sanata yaklaşımıyla "rindmeşrep" bir şairdir Yahya Kemal. Muhtemelen "Süleymaniye'de Bayram Sabahı"nı yazdığında abdestli değildi. O camide kırk sene alnı secdeye gitmiş bir adam hiç değildir. Ama o kültürü biliyor. O mabedin Müslümanlar için manasını idrak etmiş bir şairdir. Sadece bu şiiri yazmış olması, onu muhafazakâr kanata itmelerine yetmiş Keza Tanpınar da öyle. Batı'yı çok iyi biliyor, ama bizim kültürümüzü de Batı kültürü kadar iyi biliyor ve bunu romanlarında en iyi aksettirmiş yazardır. Ama geçmişi, Osmanlı'yı, kayıp gitmiş, elden çıkmış, parçalanmış değerleri hissettiren o dili yok mu İşte o dil, o kelimeler; "haddizatında", "veyl", "aksülamel", "hülasa", "içtimai", "uzviyet", "çarnaçar", "yeknesak", "velev ki", "behemahal" ve başkaları "Ah kelimeler ve onlara inanmanın saadeti..." yok mu Bu kelimeler yeterli olmuş büyük yazarın ipini çekmelerine. Kendi kelimelerine asmışlar Tanpınar'ı. Hemen "muhafazakar" yapmışlar. Oysa bir İnönü hayranıdır o, 27 Mayıs'ı yürekten alkışlamış Hatta hatta Menderes'in asılmasını bile istemiş. Ne Yahya Kemal ne de Ahmet Hamdi medrese eğitiminden falan de geçmiş değiller ama "bize ait olanı", "kadim kültürü" değme medrese tahsili yapmış olanlardan iyi biliyorlar. Acaba Selim İleri de vakti zamanında onun kuşağından birçok kişi gibi mi düşünüyordu Yahya Kemal "Süleymaniye'de Bayram Sabahı" yerine mesela "Şeyh Bedrettin Destanı"nı yazsaydı onu "Nazım Hikmet"i hissettiği kadar "hissedecek" miydi Kitapta bu sorunun cevabı yok ama Selim İleri'nin şiirde ölüm imgesini ararken Yahya Kemal'in "Bitsin hayırlısıyla bu beyhude sonbahar" dizesine gelip takılması var. Sonra Ahmet Hamdi'nin "zaman" şiirine, ardından Necip Fazıl'ın; "Tahtadan yapılmış bir uzun kutu; Baş tarafı geniş, ayak ucu dar. Çakanlar bilir ki, bu boş tabutu, Yarın kendileri dolduracaklar." kıtasıyla başlayan "Tabut"una; sonra da Ziya Osman Saba'ya Saba'ya göre ölüm, kendisinden önce gitmiş olan sevdiklerine bir kavuşmadır. ("Ziya Osman Saba'nın kalbi delik, kırkından sonra yedi yıl her an ölümle baş başa yaşıyor. Kırk yedi yaşında ölüyor. Ama yazdığı şiirler hep kavuşma üzerine.") Ziya Osman "umut" doluyken, muhafazakar Necip Fazıl "hüzünlü", "üzgün", "kırgın" ve "kaygılı"dır. Acı duyuyor, ölümden sonra ne olacak korkusunu taşıyor. Yaşayan bir insanın hüznü var üzerinde. Ama mesela ölüm üzerine fazla yazmamış olan Behçet Necatigil, "Acı anıları kaçıran bir anne gibi" görüyor ölümü. Necatigil'in, ölmeden önce hastanede iki üç ay kaldığını söyler Selim İleri. Ziyaretine hiç gitmemiş, kaçmış bundan. Öğrencisi Hasan Pulur, tedavi için Avrupa'ya gitmesi gerektiğini yazmış Milliyet'teki köşesinde. Süleyman Demirel Başbakan, Türkiye'nin ekonomisi çökmüş, borç batağında memleket, Demirel göndermek istiyor, Necatigil ret ediyor. "Buradaki insanlar nasıl ölüyorsa öyle ölmek istiyorum" diyor. Yaşlı değil, altmış üç yaşındaymış, öleceğini biliyormuş. Öleceğini bilen yazarlardan birisi de Sevgi Soysal'dır, Selim İleri'nin bir başka arkadaşı Tedavi için Londra'ya gidecekti. Son gece birlikte akşam yemeği yemişler, o gece anlatmış İleri'ye, o da "Kar Yağıyor Hayatıma"da yazmış o geceyi. Sevgi Hanım da öleceğini biliyor, bu yüzden iki küçük kızına "kendisinden uzak bir hatıra bırakmayı" özlüyordu. "Onları Atatürk Orman Çiftliği'ne götüreceğim, Ankara'ya hiç benzemeyen bir yerde beni hatırlasınlar," demiş Selim İleri'ye. Vedat Günyol, lisede Selim İleri'nin Fransızca hocasıdır. Meğer hocası talebesine, "roman yazmak hantallıktır, sen hikaye yaz" demiş, ona Mansfield'ı tavsiye etmiş, bir de Sait Faik'i "Cumartesi Yalnızlığı"nı Vedat Bey'in "dürtüklemesiyle"yayınlanmış. Ben Vedat Günyol'u tanıdığımda "Her Gece Bodrum" (Bodrum yeni meşhur oluyordu!) romanının yazarı Selim İleri ününün doruklarında bir yerlerde dolaşıyordu. Vedat Hoca onu anlatırken, "Geceleri evdeki bütün ışıklarını yakıp öyle uyuyor" demişti bir gün bana. "Bir sürü insan karanlıktan korkuyor oğlum" diye sürdürmüştü sözünü "neden" diye sormama fırsat vermeden. Genç yaşta şöhrete ulaşmış bir yazardır Selim İleri. 1976 yılında, Bilgi Yayınevi'nden çıkmış "Her Gece Bodrum" romanı Kitabı yayınevine teslim ettiğinde adı neydi söylemiyor ama kitabın isim babası Attila İlhan'mış. Diyor ki, "Attila İlhan onun ismini 'Her Gece Bodrum' yapmasa hiçbir şey olmazdı. O ismin ticari cazibesi" kitabı bu kadar yaygınlaştırır. Selim İleri'nin dostları Oğuz Atay, Yusuf Atılgan, Kemal Bilbaşar, Leyla Erbil ve Kerime Nadir'e yaptığı "kötülükleri", o kötülüklerden duyduğu pişmanlıkları ("Pişmanlıklar gelip tokat attılar") başka bir yazıya bırakıp yazar dostlarının ölümleriyle devam edelim. Attila İlhan'la tanışıklıkları çok eskiye dayanıyor Selim İleri'nin. "Sisler Bulvarı"yla tanımış şairi. Daha on sekiz yaşındayken mektuplaşmaya başlamış onunla. "Dostlukların Son Günü" kitabını kimse basmayınca Attila Bey, "Getir çocuğum biz basarız" demiş. Kitap Bilgi Yayınevinde çıkacak ama mutlaka bir yarışmaya girmesi lazım. O tarihlerde ödül almış kitap makbuldür. Attila İlhan ödül alması için çok uğraşır. Şair ona, "mutlaka roman yazmalısın" telkininde bulunur. Yazdıklarını önemser, yol gösterir. Kitaplarının arka kapak yazılarını bizzat kendisi yazar. Çok sonra Uğur Mumcu Attila İlhan'la uzun bir mülakat yapar, o mülakatta İlhan, Selim İleri'nin de aralarında bulunduğu birkaç yazarı (Demir Özlü, Ferit Edgü) "Müslüman mahallesinde salyangoz satmakla" suçlar, "Özgün bir şeyleri yok, yerli değillerdir," der. Bu mülakat aralarında uzun süren bir dargınlığa yol açar. Sekiz dokuz sene telefonda dahi konuşmazlar. Sadri Alışık karaciğer nakli olunca Attila İlhan'ın kardeşi, Sadri Alışık'ın eşi Çolpan İlhan'ın Kanlıca'daki yalısında yan yana gelirler. Attila İlhan hiçbir şey olmamış gibi karşılar onu, Selim İleri de çok özlemiştir şairi. O sene şairin ellinci sanat yılıymış meğer. Selim İleri o sırada Agos dergisinin yönetmenidir, özel bir Attila İlhan dosyası yaparlar. Selim İleri'ye göre "fırtınalı bir insandı"