Haşim, Veli ve karanfil

Orhan Veli, Ahmet Haşim'in belalısıdır. Takılmadan duramaz. Aslında takıldığı Haşim'in kişiliği değil, şiiridir. Zira Haşim, Yahya Kemal'le birlikte Orhan Veli ve arkadaşlarının başkaldırdığı eski şiirin sembolüdür, şiiri "yüksek sanat" olarak görür. Orhan Veli'yle özdeşleşen "Garip" akımı, öncülerinden birisinin Haşim olduğu önceki şiire reddiyeyle çıkar meydana; onlara göre şiir, onlardan önceki ciddi, büyük şairlerin sandığı şey değildir sadece. İsyan; o zamana kadar şiirin konusu olmayan bir yığın sıradan insanı ve şeyi, misal "Mualla"yı, "Dalgacı Mahmut"u, "Süleyman Efendi"yi, "nasırı", "nankör kediyi" falan sokar şiire. Ahmet Haşim Osmanlı'nın son demi, Orhan Veli Cumhuriyet'in ilk yıllarıdır. Haşim havas, Veli avamdır. Orhan Veli vezni, kafiyeyi, imgeyi velhasıl şiirde o zamana kadar ne varsa hepsini yıkan bir şairdir. Haşim gibi sembolist değil, hatta şiirde sembollere ifrit olur ama eski şiire başkaldırmak için ona bir sembol lazım gelir, onu da çabucak bulur. O sembol de Haşim'in bizzat kendisidir. Haşim'in bir Canan'ı var. Ulaşılmaz bir sevgilidir Canan. Yüzünü görmesi mümkün değildir. Yüzü ancak gece, ay ışığı su birikintisine vurduğunda suda yansır da öyle görünür şaire. Sadece bu zamanlarda görülebilen bir ay parçasıdır Canan. Şiirinde onu şöyle anlatır Haşim: "Canan ki gündüzleri gelmez Akşam görünür havz üzerinde" Orhan Veli onun bu mısralarını şu şekilde "ti"ye alır: "Canan ki Degüstasyon'a gelmez Balık pazarına hiç gelmez" "Degüstasyon" Balık Pazarı'nın içinde bir meyhanedir. Veli'nin Canan'ı göklerden inmiş sağda solda sürtüyor. Ama işte zalim Canan bir tek şairin müdavimi olduğu Balık Pazarı içindeki Degüstasyon'a uğramıyor! Uğrasa şair ona ne yapacağını biliyor ya gelmiyor işte. Orhan Veli burada durmuyor, ille de eski şiirin sembolü Haşim'i gezindiği yüksek katlardan indirip ahalinin içine karıştıracak. Haşim'in "Bir Günün Sonunda Arzu" şiiri şöyle biter: "Akşam, yine akşam, yine akşam Bir sırma kemerdir suya baksam; Üstümde semâ kavs-i mutalsam! Akşam, yine akşam, yine akşam Göllerde bu dem bir kamış olsam!" Orhan Veli durur mu "Eskiler Alıyorum" şiirinde Haşim'e şöyle takılır: "Şiir yazıyorum Şiir yazıp eskiler alıyorum Eskiler verip musikiler alıyorum Bir de rakı şişesinde balık olsam." Haşim'in şiirine en büyük "taşı" da "Karanfil" şiirinde atar Orhan Veli. Haşim'in "Karanfil" şiiri şöyledir: "Yârin dudağında getirilmiş Bir katre âlevdir bu karanfil, Rûhum acısından bunu bildi! Düştükçe vurulmuş gibi, yer yer, Kızgın kokusundan kelebekler, Gönlüm ona pervane kesildi." Orhan Veli, savaşı basamak yaparak taşlamaya başlar Haşim'i; aynı adla bir şiir yazar, onun "Karanfil"i ise şöyledir: "Hakkınız var, güzel değildir ihtimal Mübalağa sanatı kadar Varşova'da ölmesi on bin kişinin Ve benzememesi Bir motörlü kıtanın bir karanfile 'Yarin dudağından getirilmiş'" Karanfil ki en çok yakışandır şiire. Hemen hemen her şairin ya yakasında ya ağzının kenarında bir karanfil vardır. Edip Cansever der ki; "sen bir karanfilsin, delisin içlisin de, bükersin hemen boynunu mendilimin