Muhsin Kızılkaya

Haberturk

"Biraz daha ışık"

Gecenin en koyu yerinde, bıçak işlemez kör bir karanlıkta, uzakta yanıp sönen bir ışık kadar gizemli, onun kadar merak uyandırıcı, onun kadar insanı kendine çeken başka bir şey azdır sanırım bu hayatta. Böylesi zamanlarda, ne kadar uzakta olursa olsun, o ışık çok yakınmış gibi gelir insana. Karanlık varsa ışık vardır. Bir yerde, yanıp sönen bir ışı

Hiçbir karşılaşma tesadüf değildir!

Şehrin birçok yerine şiir düşürmüş Attila İlhan'dan bir dize aşırarak söylersem eğer, "Siz böyle bir akşamüstü görmediniz" İzmir'de. Gemiler gelip geçiyordu. Şerbet gibi bir meltem tül gibi asılıydı havada. "Kırık çocukluğumu" gezmeye götürmemiştim o akşamüzeri Kaptan gibi. Uzun bir süreden beri burada yaşayan yeğenim Mehmet beni gezdiriyordu. Zama

Şehirler ve "kanaat önderleri"

"Kanaat önderinin" ahalisinden kalabalık olduğu bu şehre her gelişimde şehir, başka bir veçhesini gösteriyor bana. Bu kadar küçük bir şehrin veçheleri farkı olsa ne yazar diyebilirsiniz, hepi topu avuç içi kadar küçücük bir yer. Öyle demeyin! Bir yığın insanın üst üste alt alta yaşadığı bu küçük şehirde o kadar büyük sosyolojik değişimler yaşanıyor

Gülümse, haydi!

"Halkın Hizmetkârı" (Sluga Narodu) dizisi 16 Ekim 2015'te Ukrayna televizyonunda yayına girdi. Dizinin başrolünde memlekette oldukça meşhur bir komedyen olan Volodimir Oleksandroviç Zelenski vardı. Zelenski, lise tarih öğretmenliğinden gelen bir Cumhurbaşkanını canlandırıyordu. Bu yüzden dizide tarihe referans bir hayli fazlaydı. Dizinin ana teması

Kuzu eti ne kokar

İzmir Konak'ta, memleketin her yerinde şubeleri bulunan bildiğimiz süpermarketlerden birisine et almak üzere girdim. Rafların önünde fazla oyalanmadan doğrudan et reyonuna gittim. Bir tepsinin içinde kuşbaşı doğranmış kuzu eti vardı. Benden önceki müşteri işini bitirince, eti işaret ederek, "Şu kuşbaşından bir kilo kıyma istiyorum," dedim. Marketin

Raskolnikov'un rüyası!

Bu yazının başına oturduğumda bir süre debelenerek "Suç ve Ceza" romanının kahramanı Raskolnikov'u tek cümlede tanımlamaya çalıştım önce. İçinde "cinayet", "katil", "tefeci kadın", "vicdan azabı" gibi kelimelerin geçtiği birkaç cümle kurdum ama hiçbirisi; bir yazarın hayal ürünü, 1866 yılında romanın yayınlanmasıyla birlikte doğmuş ve bu yıl 156 ya

"Çorak Ülke"de, Mehmed Uzun'un kabri başında!

Mehmed Uzun'un; ölümünden on beş sene sonra bir kez daha, Diyarbekir'de On Gözlü Köprüye, Kırklar Dağı'na, Hevsel Bahçelerine, coşkun akan Dicle'ye bakan mezarlığın en yüksek yerinde bulunan mezarı başında ellerimi açıp o kırılgan, o coşkulu, o hüzünlü, o "gökkuşağı ruhuna" bir Fatiha gönderdikten sonra kelamın bittiği yerde aklıma T.S. Eliot'un "Ç

Yorumcunun sopası!

YORUMCU: Yerimde oturarak mı anlatayım, yoksa harita başına mı geçeyim MODERATÖR: En iyisi harita başına geçin hocam. Bakın sopamız da hazır, orada. YORUMCU: (Sopayı eline alır, evirir çevirir, eliyle tartar, bükmeye çalışır) Sopanız da pek güzelmiş. Diğer kanallar hala Körfez Savaşından kalma ilkel sopaları kullanıyorlar. Sizinki maşallah mutluluk

Geyiklerin laneti!

Parmağıma batan dikenin canımı yaktığını fark ettiğim günden, kangren zamanlara ayak bastığım ana kadar; durmadan kulağıma güzel sözler fısıldayan, ismiyle müsemma Cebrail Dayımın çocukluğumun sönen bir sobanın etrafında geçirdiğimiz uzun, soğuk kış gecelerinde anlattığı o büyülü masallar hiç eksilmedi hayatımdan. Hâlâ şu anda bile gözlerimi kapatı

"Mühürlü Tren"in yolcusu!

Birinci Cihan Harbinin dehşet dalgaları dünyanın bütün şehirlerini acımasız bir şiddetle dövüp duruyor. Her yerde huzursuzluk var, gözyaşı sel olmuş akıyor. 1915 ile 1918 yılları arasında İsviçre'nin Zürih şehri ise bütün bunlardan uzak, adeta bir "barış adası" gibidir. Casuslar cirit atıyor şehirde. Çok değil daha bir sene önce, farklı ülke sefare