Molla Hasan Karanasî ve Bediüzzaman

Hasan Karanasi, medrese eğitimini uzun yıllar Molla Abdulbakî adında bir âlimin medresesinde gördü.Memleketin içinde bulunduğu siyasî durumdan kaynaklanan yasaklar ve baskılardan bir türlü eğitimini tamamlayamadı. Askerlik zamanı gelince icazetini almadan 1938 yılında Ankara'ya asker olarak gitti. Bir buçuk aylık bir eğitimden sonra Kastamonu'ya gönderildi. Hasan Karanasi, Bediüzzaman Hazretleri'nin Kastamonu'da olduğunu öğrenince bir an önce onu ziyaret etmek için yollar arar çünkü talebelik yıllarında seydası Molla Abdulbaki, birçok kez Bediüzzaman'ı övdüğünü duymuştu. Hasan Karanasi, adresi bulunca izinli olduğu bir hafta sonu Bediüzzaman'ın evine gitti. Kapıyı çaldı. Onu karşılayan talebeleri, Bediüzzaman'ın ziyaretçi kabul etmediğini söylediler. Hasan Karanasi, onlara Diyarbakırlı olduğunu, burada askerlik yaptığını, mümkünse kendisini ziyaret etmek istediğini kendisine bildirmelerini söyledi. Talebelerden biri içeri gitti ve kısa bir süre sonra geri dönerek onu içeri aldı. Hasan Karanasi odaya girdiğinde, Bediüzzaman karşı ranzada oturuyordu. Bediüzzaman onun içeri girdiğini görünce Hasan'a Kürtçe "Faqi Hasan, tu ne faqî Hasen'i were" (Fakih Hasan, sen Fakih Hasan değil misin Gel gel) diyerek onu yanına çağırır. Hâlbuki Hasan, kesinlikle ismini talebelere söylememişti. Böylece Hasan ilk hayretini yaşamıştı. Hasan da hemen Kürtçe ere (evet) dedikten sonra hızlı adımlarla yanına gitti ve elini öptü. Bediüzzaman, "İnşallah Hazret, Risale-i Nur dairesindedir, Masum Risale-i Nur dairesindedir, Maşuk Risale-i Nur dairesindedir, sen de Risale-i Nur dairesindesin." dedi. Hâlbuki Hasan o zamana kadar Diyarbakır'ın dışına çıkmamıştı dolayısıyla hiç kimseyi tanımıyordu. Hazret, Masum ve Maşuk'un kimler olduğunu bilmiyordu. Hasan o günden sonra askerlik süresi boyunca Bediüzzaman'ın müdavimi oldu. Bediüzzaman da onu sevdiğinden hiçbir gün onu kabul etmemezlik etmedi. Hasan, askerliği bitinceye kadar Bediüzzaman'a gitti geldi. Hasan'ın askerliği bittiğinde vedalaşmak için Bediüzzaman yanına gidince ona Risale-i Nurlar'dan birkaç parça verdi. Ona "Bunları al götür Diyarbakır'da dağıt!" dedi. Hasan da Risale-i Nur parçalarını aldı ve Diyarbakır'a götürdü. Böylece Hasan Karanasi Diyarbakır'a ilk Risale-i Nurlar'ı getirenlerden biri oldu. Hasan Karanasi yaklaşık 6 yıl sonra Emirdağ'da Bediüzzaman'ı bir daha ziyarete gider. Bu ziyaret uzun bir görüşme şeklinde olur. Hasan Karanasi, Bediüzzaman'a "Size mürit olmak istiyorum." der. Bediüzzaman ise "Ben tarikat hareketi yürütmüyorum, bütün mesaimi Kur'ânî hizmete verdim, ancak sen Norşin Köyü'ne git, orada fukara kıyafetinde melekleri göreceksin. Oradaki zata intisap et." der. Bediüzzaman daha sonra konuşmasına şu şekilde devam eder: "Şeyh Masum'a da selâmımı ilet ve de ki onu sabaha karşı duâlarımızda manevî mecliste hatırlıyoruz." Sonra Hasan tam ayrılacakken Bediüzzaman, "Seni ahiret kardeşim olarak kabul ettim. Kardeşin olarak senden de bana duâ etmeni istiyorum." deyince Hasan Karanasi nasıl duâ edebilirim ki diye düşünmeye başlamıştı ki Bediüzzaman, Hasan'a "Ya Rabbi sen, benim kardeşim Said'e Rahmet eyle!" dersin, dedi. Daha sonra Bediüzzaman Şeyh Maşuk'a verilmek üzere Hasan'a bir mektup verir. Mektubun muhtevası şeyh maşukun Hasan