İsmail Yıldız, Bediüzzaman'ın ismini ilk defa İstanbul'da Eşref Edip'in çıkardığı "Sebilürreşad" dergisi eline geçince duymuştu.Dergide, Bediüzzaman'ın hayatı ile ilgili yazıları okuyunca onu ziyaret etmek istedi. Önce Bediüzzaman'a hitaben Eşref Edip vasıtasıyla bir mektup yazdı. Mektubunda görüşmenin ve eserleri elde etmenin yollarını sordu. Bir
Rafet kavukçu 27 Aralık 1939'da Erzincan depremi olduğunda ilkokul üçüncü sınıftaydı. Evleri yıkılınca göçük altında kaldılar ve bir kardeşi vefat etti.Deprem sonrası Sivas'taki dostlarının evlerinde bir süre misafir kaldılar. Sonra Erzincan'a geri döndüler. Bu defa da amcaların daveti üzerine Erzincan'dan Konya'ya gittiler. İki yıl Konya'da kaldık
Kastamonu'da "Araçlı Deli Mümin" adında iri yarı ve heybetli bir eşkıya yaşarmış. Eşkıyalığının yanında aynı zamanda soyguncu bir katilmiş de. Kumar, içki gibi şeyler onun günlük normal işlerindenmiş. Ayrıca korkusuz ve cesurmuş. Tüm kötülüklerine rağmen mert biriymiş. Kastamonu ve civarındaki onun ismini duyanlar zararı dokunmasın diye ondan köşe
Jandarma İbrahim Mengüverli şehirden şehre sürekli tayini çıkan biriydi. Son olarak tayini Emirdağ'a çıktı. Aradan bir iki hafta geçmişti ki bir gün bölük komutanı İbrahim'i yanına çağırdı.İbrahim odaya girdiğinde cübbeli, sarıklı dimdik ayakta bekleyen biri ile karşılaştı. Komutan İbrahim'e "Nerelerdesin" deyince İbrahim, "Buralardayım, hayrola bi
İbrahim Ensari'nin anne babası çok küçük yaşlarda ona namaz kılmayı ve Kur'an okumayı öğretmişlerdi.İbrahim büyüdükçe dinine bağlı bir çocuk olarak yetişti. Ne zaman ki Muradiye Alpaslan Köy Enstitüsüne öğrenci olarak kaydını yaptırdı, işte o günden sonra aklı ve kalbi sorularla yaralandı ve hayat ona zehir olmaya başladı. O zaman ülke genelindeki
3-A sınıfı öğretmeni Zekeriya Öğretmen, öğrencilerine iyiliğin hiçbir zaman boşa gitmeyeceğini söyledi.Ardından da öğrencilere "Yaptıkları iyiliklerin gönüllerinde toplayacağı bir de kumbaraları olmalıdır" dedi. Daha sonra çok duyduğu bir hikâyeyi şu şekilde anlattı: "Sevgili çocuklar! Zamanın birinde Ümit adında yoksul bir çocuk varmış. Okuldan ar
Fikret Özdemir Bediüzzaman ismini ilk defa çocukluk yıllarında "Molla Said-i Meşhur" diye birinci devre Millet Meclisi azası amcası Arif Hikmet'ten duymuştu.Babasının vefatından sonra sığınacağı, kalbini bağlayacağı bir mürşit aradı. Bu arayışı sürerken Diyarbakır'a geldi ve ayakkabı, kemer, çanta vb. şeylerin olduğu bir mağaza açtı. Çocukluğundan
Ahmet Lütfi Sönmez İlkokulu Isparta ili Atabey ilçesine bağlı İslamköy'de bitirdikten sonra babası onu karşısına aldı:"Oğlum, sen ortaokula mı gideceksin, yoksa hâfız mı olacaksın" diye sorar. Ahmet Lütfü, "Hâfız olacağım baba!" der. Babası hemen duvarda asılı Kur'an'ı aldı, Ahmet Lütfü'nün eline verdi. "Şimdi doğru Hâfız Ali'ye git!" dedi. Ahmet L
1939 yılında ağır vergi yüküne ve şapkaya muhalefet gerekçesiyle, Mutki ilçesinin dört köyünde ikamet eden Buban Aşireti mensubu 1700 kişi; Edirne, Bursa, Çanakkale, Balıkesir, İzmir, Aydın, Kırıkkale, Samsun ve Kastamonu'ya sürgüne gönderilir. Her aile, farklı illerin ve farklı köylerine gönderilir.Nadir Baysal'ın ailesi Kastamonu'ya sürgüne gönde
1952 yılındaki "Gençlik Rehberi Mahkemesi" devam ederken ikindi ezanı okunmuş.Bediüzzaman ve bir kısım talebeleriyle namaza giderken Hacı Mustafa'yı çağırmamış. Hacı Mustafa üzülmüş ve öylece yerinde kalakalmış. İçinden "Peygamberimiz olsa böyle yapmazdı!" diye iç geçirince Bediüzzaman birden Hacı Mustafa'ya döner. "Gel kardeşim Mustafa, sen de gel
© 2016