Savlı Şükrü Efe'nin uyanışı

Sav Köyü, Isparta'ya sekiz kilometre uzaklıkta, sırtını Davraz Dağının batı tarafına dayamış şirin bir köydür.

Geçmişten süregelen gelenek ve görenekleri ile özellikle de düğünlerdeki eğlenceleri ile dinin uzağında bir yaşantı sergilerler. Sav Köyünden Mustafa Gül, bir akşam misafir ettiği Şükrü Efe'ye Risale-i Nur'dan Onuncu Söz'ün bir bölümünü okur. Bir insan derin bir uykudan aniden uyandığında nasıl şaşırmış gözlerle etrafına bakınıyorsa, Şükrü Efe de Mustafa Gül'e öyle baktı. Şükrü Efe, kırk yıllık hayatında nefsi arzularının peşinde koşmuş, köy ve çevresindeki içkili eğlencelerin vazgeçilmez adamıydı. Mustafa Gül, Onuncu Söz'den birkaç sayfa okuduktan sonra Şükrü Efe'nin kalbi sıkıştı ve nefes almakta zorlandı. Arka cebinden çıkardığı mendili ile alnındaki teri sildi. Mustafa Gül, okudukça Şükrü Efe de günaha boğulduğu yılların sancısını ruhunda hissetmeye başladı.

Şükrü Efe, kabadayılığıyla şöhret bulmuştu. Ondan izinsiz eğlence ve düğün yapılmaz, onsuz içki sofrası kurulmazdı. Bu güne kadar işlediği günahlar için aklına 'bu haramdır' diye bir şey gelmezdi. Mustafa Gül'ün okuduklarından sonra Şükrü Efe'nin hayatında bir kırılma yaşandı ve kırk yaşına kadar yaşadığı gayr-i meşru zevklerin birer zehir olduğunu anladı. Mustafa Gül'ün yanından ayrılıp eve giden Şükrü Efe, o gece sanki beyninden ve kalbinden ameliyat olmuş gibi acı içinde kıvrandı. Odasına çekildi ve uzun bir muhasebeden sonra bir karara vardı. Kalkıp gusül abdesti aldı. Sabah ezanına kadar diz üstünde başı önde içindeki kirlerin faturasını önüne sererek kendiyle hesaplaştı. Sabah namazı için Hacı Hafızın imam olduğu Dalboyunoğlu Camii'ne gitti. Hâlâ uyku sersemi olan cemaat, Şükrü Efe'yi görünce gözleri fal taşı gibi açıldı. Namazdan sonra Hacı Hafız başıyla onu selamladı. Şükrü Efe de Hacı Hafız Efendi'nin selamını, elini kalbinin üstüne koyarak hürmetle aldı. Namazdan sonra yaşıtı, arkadaşı, sığınağı ve dostu Mustafa Gül'ün kapısını çaldı. Mustafa kapıyı açtığında Şükrü Efe'yi karşısında görünce kötü bir şey oldu diye korku içinde donup kaldı. Şükrü Efe'nin saçları gibi yüzü de darmadağındı. Mustafa onu hemen içeri aldı ve "Şükrü, ne oldu" diye sordu. Şükrü "Bana o kitaplardan oku!" dedi. Mustafa'nın gözleri doldu: "Ya Rabbi sana şükürler olsun!" dedi. Mustafa ona Haşir Risalesini bir saate yakın okudu. Şükrü Efe, Mustafa'ya yalvarırcasına: "Kardeş daha da oku!" dedi. Mustafa kitabı okudukça Şükrü Efe içinde olduğu bataklıkta kendisine uzatılan ipe tutunuyormuş gibi yavaş yavaş kurtulduğunu hissetmeye başladı. Şükrü Efe artık derdinin ilacı olan Mustafa'dan ayrılmaz olmuştu. Mustafa, ona Risaleleri okudukça o kötü geçmişinin tablosu yavaş yavaş değişmeye başlamıştı.

Aradan birkaç ay geçmişti. Şükrü Efe'nin eski eğlence dostlarından biri, onu düğününe davet etti. Şükrü Efe, kendisini düğününe davet eden adama: "Git, herkese söyle! Bundan böyle kim içkili bir düğün yaparsa o düğünü dağıtırım!" dedi. Düğün sahibi bir an Şükrü Efe'nin sarhoş olduğunu düşündü. Ona hayretler içinde baktı. Şükrü Efe: "Bana öyle bakma! Haydi, git herkese haber ver" dedi. O günden sonra korkudan Sav Köyü'nde içkili düğün yapılmadı. Erkekler damadın, kadınlar da gelinin evinde düğün yaptı. Sav Köyü, birkaç yıl içinde Risalelerin yazılıp çoğaltıldığı bir merkez halini aldı. Bin kalemle Risalelerin yazıldığı bir köy olarak şöhret buldu.