Bir annenin bitmeyen ümidi (Sol Ayağım)

Christy Brown zor bir doğum sonrası dünyaya geldi. Az kalsın annesiyle birlikte ölüyordu. Doktorlar, "Beyin felci ile doğduğundan fiziksel ve zihinsel engellidir. Bir insan olduğunu unutun. Fazla yaşamayacağı için yalnız karnını doyurun ve bir kenara bırakın" dediler.Anne Brown, doktorların dediğini bir tarafa bırakarak çocuğunun farklı biri olduğuna inandı ve umudunu hiç kaybetmeden yüreğindeki şefkatin sesini dinleyerek işe koyuldu. Misafirlerin önünde ondan asla "tuhaf varlık" diye söz etmedi. Chiristy Brown annesinin tüm gayretine rağmen beş yaşına kadar hiçbir zekâ belirtisi göstermedi ve annesi sevinçle ihtiyaçlarını karşılayarak ona baktı. O ise iç dünyasına hapsoldu ve kimseyle iletişim kuramadı. Bir gün kız kardeşinin tebeşir ile ödevini yapmasını izlerken o da tebeşiri sol ayağına alıp bir şeyler çizmeye başlayınca annesi dâhil herkes şok oldu. Annesinin umudu bu kez yeşermişti. Bunun üzerine ona harfleri öğretmeye karar verdi. Böylece Christy Brown ilk olarak sol ayağı ile "A" harfini yazdı. Christy Brown'ın sol ayağıyla yaşadığı ilişki ona bir tür kimlik kazandırdı. Onun için her şey olan sol ayağı ile beyni arasında kurduğu bağlantı, yaşam mücadelesinin tetikleyici unsuru olmuştu. Beyin felcinin ona dayattıklarını törpülemenin yolunu bulmuş ve sol ayağını kullanarak annesinin yardımı ile alfabeyi öğrenmişti. Alfabenin ötesinde kelimeleri de öğrenmeye çalıştı. İlk olarak annesini işaretlerle yanına çağırdı ve öğrendiği ilk kelimeyi ona gösterdi: "ANNE." Brown, önce fizik tedaviye başladı. Fakat ev çok küçük olduğundan doktorlar rahat çalışması için uygun bir yerin olması gerektiğini söylediler. Bunun üzerine yine imdadına annesi yetişmişti. Zar zor biriktirdiği paralar ile arka bahçede bir oda inşa etti. Chiristy Brown 1954'te yayınladığı "Sol Ayağım" adlı anı kitabını henüz 22 yaşındayken yayımladı. Ve İrlanda edebiyatının en büyük yazarları arasına girmiş oldu. Kitapta en çok dikkat çeken kısım yazarın annesiyle olan ilişkisidir. Annesi oğlunun geri zekâlı olmadığına ilk günden itibaren inanmıştı. Oğlunu hayata tutunma konusunda motive etmek için hayatını ortaya koymuş ve bunu başarmıştı. Evde 22 çocuklu bir ailenin, hayatta kalabilen 13 çocuğundan biri