Kireç sökücü sizi sökmesin sonra

Un nasıl beyaz olabilir ki Kendisi buğday benizli bi' defa.

Pancar ve şeker kamışı beyaz değil ama toz şeker bembeyaz.

Pamuk da öyle, şüphesiz ağartılıyor, tenimiz kimyevi maddelere maruz kalıyor.

İnsanın diş rengi; göz, saç ve ten rengi ile mütenasiptir. Dişini bir ton beyazlatırsan muvazene bozulur, sırıtır sıfatında.

Nitekim saçı sarıya boyamakla sarışın olunmaz. Renkli lens takanlar çekici değil, tuhaf olur.

Bence zenciler çok sevimli keşke Michael Jackson kendisi gibi kalsaydı.

Cildiyle oynadı netice ortada.

Aslında beyaz ayılar bile beyaz değil, ağızları mavi, derileri siyah, tüyleri beyaz gibi görünür ışıkta.

En rahat okunan kitaplar sarı kâğıtlı olanlardır. Beyaz kâğıt parlar, gözü yorar.

Süt, yoğurt, kaymak beyaz değildir.

Beyaz peynir bile beyaz değildir hatta.

Bakın kar için bir şey diyemem; harbiden beyaz.

Profesyonel kameralarda beyaz ayarı vardır. Objektife bir kâğıt (bulamazsan, morsille yuğulmuş fanilanı) gösterirsin "Bak koçum, burada beyaz bu" dersin. Alet de kertik alır, diğer renkleri ona göre ayarlar, suratlar mavimsi ya da ciğer gibi çıkmaz. Kelvin olayına girmeyelim muhabbet dağılmasın sonra. Demek ki tek beyaz yok, her mekânda başka başka.
İyi de kime anlatıyorsun Kadınlar beyaz ötesinden vaz mı geçecek Çok beklersin daha.

Ortalığı nasıl deterjana boğdularsa ilk yağmurda caddeler köpürüyor.

Sonra nereden çıktı bu müsilaj

Hani devlet Niye tedbir alınmıyor

DETERJAN BETERJAN

Evvelce yer sofrası açılırdı malum, ortaya üç sahan konur. Birinde yemek, birinde pilav, birinde de turşu ya da salata.

Ortaya karışık, isteyen istediğinden kaşıklar.

Şimdi çorba kâsesini alıp, ana yemeği veriyorlar. Zeytinyağlılar, ara sıcaklar, çörekler börekler, hoşaflar, tatlılar...

Hepsi de ayrı ayrı tabaklarda.

Biz önündekini bitiren insanlarız, en az on porselen sıyırtıyorlar sana. Ne kadar tabak, o kaa kimyasal.

Bilim adamları deterjan kalıntılarına "şeytan pisliği" diyor. Bir yerde okudumdu; 17 saat su akıtmış, arındıramamışlar. Deterjan dediğin şey bünyeden de kolay ıtrah (ihraç) edilemiyor.

Bilmem kaç karbonlu yapı kırıldığında ortaya alkil ve benzen çıkıyor. Alkil hücre çoğalması yapıyor, benzen oksijeni bitiriyor.

Yani

Kanser için zemin hazırlıyor, davetiye çıkarıyor.

Onkoloji servisleri çakılı hasta, mütehassıslar akıbetimizden endişe ediyor.
Dikkat ettiniz mi bilmem, daha ziyade meme, rahim, prostat, kolon ve cilt kanserleri artıyor. Niye

Çünkü beyaz, bembeyaz çamaşırlar vadeden firmanız size felaket sunuyor.
Hasta olmamak için temizlik yapıyoruz, temizlik bizi hasta ediyor.

Zaten deterjanla yapılan temizlik temizlik değil, dışımızı parlatıyoruz, içimiz kirleniyor.

Eğer akvaryum alırsanız satıcı size ikazda bulunacaktır; "Camları temizleyin ama deterjanla asla!" Dinlemezseniz balıklarınız ölür, üzülürsünüz sonra...

Lağım suyunu bile ilk hâline çevirmek mümkün, lakin deterjan, arıtma sistemlerine gülüp geçiyor. Bir gün musluklarınızdan köpük akarsa şaşmayın, çember hızla daralıyor.

Kırk sene evvel İzmir Körfezi'nde 200 çeşit balık yaşarmış bugün sadece iki çeşit kaldı. Marmara'da da durum iç açıcı değil; kofanalar, torikler, zarganalar, kılıçlar, orkinoslar sadece sararmış fotoğraflarda.

KÜL, KİL, SİRKE

Şimdi "Efendim eskiden" diye başlayacağım, okuyucular "Yine mi" diyecekler bana.

Evet, eskiden evlere çuvalla sabun alınırdı. Bulaşıkta çamaşırda zeytinyağlı yeşil sabun kullanılır; taşlar, tahtalar mayi sabunla ovalanırdı.
Ak toprağı kumla karıştırır; sahanları, kâseleri kirden yağdan arındırırlardı.