BALDIRANLA ZEHİRLEDİLER BENİ

Ordu'nun eski Çaybaşı Belediye Başkanı Kâmil Uzun antikalara olan merakı ile tanınıyor etrafında. Evi müze gibi; rastgele bir parça seç, saatlarce anlatsın sana. Toplama merakım çocukluğumdan beri vardı diyor, akranlarım doktor mühendis olmak isterdi, ben arkeolog olacağım derdim soranlara. Hafta sonları Ünye'ye giderdim. O zamanlar otobüs, minibüs neredee 30 kilometre yürürdük güle oynaya. Nineme dedemden bir torba gümüş kalmış, her gidişimde birkaç tane sıkıştırırdı avucuma. Tedavülden kalktığından haberi yok. Doğrusu ben de bilmiyordum, verdim bakkala. "Evladım bunlar bizde geçmez, kuyumcuda bozdur ondan sonra!" O gümüşler koleksiyonumun ilk parçası oldu ve virüs girdi kanıma. ALMAM LAZIM Halamın oğlu asker dönüşü gramofon getirmişti. Aleti kurdu bıraktı, bir kadın okumaya başladı, "Makaram sarı bağlar!" Ben de mi alsam acaba İmtihan için Halkalı Ziraat Mektebine gitmiştim, Kapalıçarşı'ya uğradım, bir gramofon buldum, vurdum sırtıma. Döndüm, baktım esnaftan Hasan Dayı da almış bir tane. Sanki onunki daha mı yakışıklı ne Talip oldum ona da. - İyi de ben onu sattım evladım. - Kime - Ünye'de Cerrahoğlu'na. - Kaça - On kâğıda. Bana dese fazlasını verirdim oysa. Neyse gittim Ünye'de buldum. Baktım alet toz toprak içinde, atılmış kenara. Direkt mevzuya girdim. "Dayı satar mısın bunu bana" Al senin olsun, zaten iğnesi bulunmuyor buralarda. İlerleyen yıllarda fotoğraf makinesine heves ettim, annemde nakit yoktu, iki teker fındık verdi bana. Öğretmen olunca maaşı eski eşyalara yatırdım. Ev doldu taştı, somya altlarından çatı aralarına... Çaybaşı Manastır köyünün bir mezrası, eskiler Çilederen derlermiş ona. 1800'lerin sonlarında Rumlar İkizce'yi, Çandır'ı, Kaynarpınarı almış, gelmiş dayanmış buraya. Bizimkiler bir avuç ama teslim olmuyor, mevzi kazıp karşı koyuyorlar. Müsadere ta Ünye'den duyuluyor. Bölük Komutanı Ahmet Halid gelip baksa kadınlar da ayakta, nevale mühimmat taşıyor kocalarına. Çaybaşı 1913 - 20 arası çok eziyet çekmiş. Ermeniler hamile hanımların karınlarını yarmışlar. Bakın bu tüfek Manastır Muhtarı Halil Çavuş'un. Halkını korumak için almış, Ermeniler pusuya düşürmüş, kafasını kesip çakmışlar kazığa!.. Daha niceleri... Unutulmasın dedik, bir şehitlik ve abide yaptık oraya. Harb-i Umumi yıllarında Avrupa gayrimüslimleri silahlandırır, yetmez gibi Rusya'dan militan getirirtirler ayrıca. Müslüman Gürcüler de Anadolu'ya sığınır. Karadeniz sahillerinin Batum'dan farkı yok, yerleşirler buralara. ELİNİ BELİNE ATINCA Gürcüler çok beceriklidir, Sefer Ağa usta bir değirmencidir mesela. Hekimoğlu İbrahim'e de iş verir yanında. Niksar tarafından Ayşe adlı kimsesiz bir kıza da babalık yapar. Bir Gürcü genciyle (Seyyid Ağa'nın oğlu) nişanlar. Hekimoğlu gün boyu değirmende, kız yemek getirip götürür. Laf, söz olur halk arasında. Nişanlısı dert yanınca Sefer Ağa "Çağırın İbrahim'i gelsin" der. O ara bi' gerginlik çıkar, damat adayı elini beline atınca Hekimoğlu atik davranır ve tetiğe basar. Artık duramaz buralarda, çekip çarığını vurur dağlara. Arkadaşları Alanlı Osman ve Mehmet Çavuş da katılır onaBiteviye mekân değiştirirler, nerede akşam orada sabah. Çete zamanla güçlenir. Molla Mustafalara, İsmail Hocalara haber yollar, sen altı koyun getir, sen bir batman yağ! Pirinç de buldurur, kazanlar kurdurur. Ama içi rahat değildir. Bir ara "Beni affedin" teklifinde bulunur, "dağıtayım adamları, karışayım aranıza." - O kadar kolay mı Kan var, kanun var ortada. BU VAZİFE SANA Bizim medeniyetimizde Robin Hood'luk yoktur. Kul hakkı dendi mi akan sular durur, velev ki kâfir de olsa Lakin, devletin sıkıntılı yıllarıdır. İsyanlar, kalkışmalar... Savaş zaten kapıda. Hekimoğlu'na gelesiye ne dertler var sırada. İbrahim, mert cömert bir insandır, sevilir. Yer yer jandarma sıkıştırsa da halkın yardımı ile kurtulur her defasında. Civar vilayetlerin mutasarrıfları "Bu iş böyle gitmez" derler, "her eline silah alan dağa çıkacak olursa..." Şakir Çavuş'u çağırırlar. Bu vazife sana! - İyi ama biz Gürcü'yüz, niza çıkmasın Türklerle aramızda Ona mühürlü imzalı evrak verirler. "Bu devlet işi ve sen emir kulusun. Mesuliyet bizde, kimseye aldırma. - İyi de tüfeklerimiz çok zayıf namlu ısındı mı mermi ayağımızın dibine düşüyor. Oturaklı bir Alman tüfeği uzatırlar, "Şu işi hallet, silah sana!" Lakin kimse yerini göstermez, sır vermez. Fatsa Kaymakamı iki Rum tecir (çerçi) getirir. Tudor ve Yorika. "Hekimoğlu'nu buluruz, bizden kaçmaz." Nitekim haber gelir, "Kendi köyünde şu anda!" KUŞATMA ÇATIŞMA Şakir Çavuş bir manga askerle gider. Yaşlı bir kadına "Biz Hekimoğlu'nun adamlarıyız" der, "haber ulaştıracağız ona!" - Kimi kandırıyorsun. Onlar bey gibi giyinir, tiril tiril kıranta. Şakir Çavuş çantasını açar, bir kıyafet ki kumaşın hasından. "Bunun gibi mi Tamam şimdi inandım sana. Yamacı gösterir, "Teee şu bacası tüten konakta!" Bakarlar